Jimin gitti. Bunu abimden öğrendim.
Jimin gitti ve ben o sıra orada değildim. Uğurlamak için orada değildim. Son bir defa daha göremedim. Bana gidişinin haberini vermedi. Havaalanına gelmemi beklemedi.
Ve tüm bunların arasında canımı en çok yakan abime gönderdiği mesajdı: Uçağa bindim. Jungkook'a söyle, hayatının geri kalanında mutlu olsun. Ve ona özür dilediğimi söyle.
Bu kadardı.
Odamda, eğer onu görmeye gitseydim neler yapardım ve neler söylerdim ile ilgili senaryolar kurduğum bir saatten sonra evden çıktım ve Jimin'in evine gittim. Dairenin önünde bir süre boş boş kapıyı izledim ve merdivenlere yöneldiğimde kapı açıldı.
Seokjin beni gördüğünde şaşırdı ama sonra gözlerine bir hüzün düştü. Buna şaşırdım. Çünkü Jimin ile son görüşmemiz olduğunu sadece ikimiz biliyorduk. Bu ikimiz arasındaki bir anlaşmaydı, her ne kadar dile getirmesek de. Bu yüzden Seokjin ve diğerleri için çok önemli değildi. Onlara göre gelecek yaz her şey kaldığı yerden devam ederdi.
- Jimin'i görmeye mi geldin?
Başımı olumsuz anlamda salladım. Cevap vermeye halim yoktu. Ve tüm bu insanlar birden bire yabancılaşmıştı gözümde. Jimin yoktu ve geriye kalanlar da artık önemli kişiler değildi.
- Jimin gitti.
- Biliyorum.
- Yazın da orada kalacak bu yüzd-
- Ne?
Bundan haberim yoktu işte. Yazın Busan'a geleceğini sanıyordum. Zaten bu yüzden ben Daegu'ya gidecektim.
- Yazın... Seul'de kalacak. Emin değilim ama sanırım mezun olduktan sonra da orada kalma kararı almış.
Jimin... benden gidiyordu. Tüm bunları beni bir daha görmemek için yapıyordu. Gözlerimi sıkıca kapattım ve kafamda beni sömürmeye hazır düşünceleri susturup merdivenlerden indim. Arkamdan seslendi ama dediğim gibi: Artık önemli değil. Artık hiçbiri önemli değil çünkü Jimin gitti.
Okul başladı ve saçmasapan bazı ses eğitimleri aldım. Hevesim yoktu ve herkes de bunun farkındaydı ama ne zaman ağzımı açıp bir şarkı mırıldansam harika söylediğim ile ilgili övüyorlardı. Kalmam için yapıyorlardı biliyordum ama korkmalarına gerek de yoktu. Çünkü bir şeylerle uğraşmam gerekiyordu. Evde oturarak zaman geçmeyecekti.
Bazen derslerden sonra Hoseok'in eskiden çalıştığı kafeye gidiyordum. Bazen de kaykay parkına gidiyor ve elimde asla yemediğim bir lolipop ile oturuyor, insanları izliyordum.
Bir defasında Taehyung, Jennie ve Rawon'u gördüm. Jennie küçük kardeşini olabilecek tehlikelerden korumaya çalışıyordu ama Taehyung inatla üstlerine sürüyordu. Sonra göz göze geldik. Kaykaydan indi ve bana doğru yürümeye başladığında ayağa kalktım, parkın çıkışına yöneldim. Kimseyle konuşmak istemiyordu canım. Jimin yoktu.
Yoongi'nin evinin olduğu binanın önünde bulduğumda kendimi aslında merak ettiğim Mini'nin nerede olduğuydu. Jimin yanında mı götürdü bilmiyordum. Ama eğer burada birine bıraktıysa ben almak istiyordum.
Dolabımdaki tüm o renkli kıyafetler zamanla arkalara itildi. Jimin gittiğinde tüm renkleri de peşinden gitmişti. Jimin gittiğinde huzur da gitti, mutluluk da. Jimin gitmişti.
Sabahları uyandığımda kalkacak halim yoktu, kahvaltı yapmayı bırakmıştım. Tramvaya binmiyordum artık. Uzak da olsa yürüyerek gidiyordum. Akşamları eve geç geliyordum. Abim de gitmişti Seul'e. Ona, Jimin nasıl soramıyordum. Ve yemek için masaya oturduğumuz bir akşam ani bir mide bulantısı ile kendimi lavaboda kusarken buldum. Midemde ne var ne yok çıktı ve musluk sonuna kadar açıkken çöküp ağlamaya başladım. Ağladım ve ağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek İzi | Kookmin
FanfictionDört duvar arasında yaşam süren Jungkook'un gökyüzünü gözlerinde gördüğü Jimin'e olan takıntılı aşkı - ve bu aşkın Jungkook'un karakterinde yaptığı derin değişiklikler, izler hakkında bir kitap. 18 bölümü de Jungkook'un bakış açısıyla anlatılıyor v...