♡
"Ne yani, basketbol mu oynayacağız?"
"Evet?" dedi sorgulayıcı ve umursamaz bir sesle. Elime tutuşturduğu topa tuhaf bakışlar atarken kastettiğim gizli plan asla bu değildi. Hem ben basket topunu daha önce doğru düzgün tutmamıştım bile. Neyin hevesiydi bu?
"Tuna saçmalama, daha önce hiç oynamayı bile denemedim!" diye cırlasam da o geri adım atmadı.
"İlkler sarışın..." dedi, "İlkler güzeldir."
Dudaklarım iki yana doğru hafif bir çıkıntı yaparak gülümsediğim de anlık ruh değişimime ben bile şaşırıyordum. Bedenime asla iyi gelmemekle birlikte yanlışlarımı bile doğrularıma tercih ediyordum.
Ah Tuna, çok kafamı karıştırıyordu şu sıralar. Ve her dakika beni yalnız bırakmayışı da beni çıkmaza sokmaya yetiyordu.
Tuna ne ara dibime girdiğini anlamadığım bir zaman ellerimin üzerine ellerini koydu ve bana tutuş pozisyonunu profesyonel bir hava da gösterdi. Bayağı iyi oynuyordu basketbolu, yani onu gizlice izlediğim zamanlar harbiden çok hoşuma gidiyordu.
"Bak böyle tutacaksın, ne gevşek ne sıkı. Anladın mı sarışın?" derken tüm dikkati topta ve ileri de ki filedeydi.
Tamam onunla böyle vakit geçirmek iyi hoş da uzun bir süredir ders çalışmadığım için aldığım ödevler birikmiş durumdaydı. Bugün eve gittiğimiz de onlara bakar kafamı az da olsa dağıtırım diyordum. Ancak Tuna beni nefes aldırmamak da ısrarcıydı.
Topu bir anda elimden karşıya fırlatarak kollarımı göğsümde bağladım. Hızla arkamda ki Tuna'ya doğru atılırken, "Bunu daha boş bir zamanımız da halledebilirdik Tuna değil mi? Basketbol öğrenmek fazla da önemli bir uğraş olmasa gerek bence!"
O da benim gibi kollarını göğsünde bağlarken üstten üstten bana bakmaya başladı. "Birincisi basketbol sadece boş zamanlarımızda da yapılan bir şey değil. İkincisi bundan daha iyi bir planın varsa bana da söyleseydin sarışın, seve seve yapardım emin ol." dediğinde haklı olduğuna ikna olmuştum lakin geri adım atmayacak kadar gözüm büyümüştü.
"O zaman sen oyna, oynayabildiğin kadar. Ben de şurada oturur izlerim." Gözlerim tellerin orada ki küçük çıkıntı büyük taşı gözüne kestiriğinde hızlıca oraya yöneldim.
Kolumdan tutup çekilmemle içime derin bir nefes çekip sıkkınca ona döndüm.
"Burada ikimiziz sarışın ve şuan benim mekanım içerisindesin. Reddetmek gibi bir hakkın yok, ilk işin topu alıp bana getirmek. Hadi bakalım." Ellerini hızlıca çarpıp ileri de ki topu gösterdiğin oflamamak için zor duruyordum. Kabul etmiştim fakat rezil olma korkusu beni kötü düşünmeye zorluyordu.
"Hiç mi kaçış sebebim kalmadı ya!"
Tuna cıkladı. "Hiç kalmadı sarışın."
"Ufacık bile mi?"
Gözlerini devirdi bu sefer. "Oyalanmadan şu topu getir sarışın, haydi!"
Oflaya puflaya topa doğru adımladım ve ayaklarımın ucunda ki topu elime aldığım gibi Tuna'nın yanına geri döndüm. Topu ona uzatırken bir kez daha bana nasıl atacağıma dair bir sürü bilgi verdi. Bu sefer dikkatle onu dinlerken eski gözümde canlandı. O zamanlar da bana basketbol oynamayı kesinlikle öğretmesi gerektiğine dair sözler veriyordu. İçimden küçük bir gülümseme gün yüzüne çıkıp kendini gösterdi.
Tuna'yı incelediğim de üstünde siyah bir şort ve beyaz bol bir tişört olduğunu daha yeni fark edebilmiştim. Yüzüne o kadar dalmıştım ki dünya yansa umrumda bile olmazdı sanırım.
Gözüm, yollarım bir tek ona çıkıyordu.
"Bir kez de sen dene şimdi."
Kafamı salladım ve gösterdiği gibi elime sığdırmaya çalıştım. Bu işte biraz da strateji ve şans da gerekliydi. Benim şansım Tuna yanımda yerini aldığı her zaman yanımda olurdu, bir şüphem asla yoktu.
Topu gelişigüzel potaya fırlattığım da filenin yakınından bile geçmemesi sinirlerimi bozarken çatık kaşlarımla Tuna'ya baktım.
"İlk denemede olur böyle şanssızlıklar, tekrar dene sarışın." Koşarak topa gidip tekrar avuçlarımı ona sardım. İyice rezil olmamak için bir an önce atmamn gerekiyordu şu şeyi.
Topu!
Zaten oldukça sertti, kaldırana kadar canım çıkıyordu resmen. Ama çaktırmamaya çalışıyordum orası ayrı konuydu.
Bu kez ayak ucumda yükselip topu elimden potaya doğru salarken belimde uygulanan bir basınç ile şaşkınlıkla alt tarafıma baktım. Yerden bir hayli havalanmış Tuna'nın elleri belimden beni kavradığı gibi yukarı kaldırmıştı, ince olmam ona avantaj sağlarken hiç zorlanıyormuş gibi durmuyordu. Sonra aklıma gelmiş gibi topa döndüğüm de filenin içine girip yere çıkarttığı tok ses kulaklarıma doldu.
"Attım! Gördün mü Tuna, nasıl girdi potaya? Gördün değil mi?" diye heyecanla ona döndüğüm de ayaklarım yere basmıştı. Belimde ki ellerini sıklaştırıp beni kendine döndürürken yüzümde ki gülümseme daha çok büyüyordu.
"Gördüm sarışınım."
Tekrar aitlik eki kullandığın da gözleri mutlulukla yüzümde ki ifadeyi en ince ayrıntısına kadar inceliyordu. Onu bu aralar sıklıkla gülümser görüyordum. Ve bu etkinin benim onda bıraktığım bir şey olduğunu çok iyi kavramıştım.
Ellerim yavaşça omuzlarına çıkarken o tek elini belimden çekip burnuma küçük bir fiske atmıştı. Gözlerimle arada kalan burnuma baktığında yüksek sesle bir kahkaha attı.
"Yapma şöyle, komik duruyorsun."
Gözlerimi kısarak ona baktım bozulmuş ifademle. "Komikmiş! Daha bugün her halinle güzelsin diyordun, ne oldu o sözlerine?"
Ağzımdan kaçırdığım soruyla hızla utanç duygusu bedenim de boy gösterirken yüzüme her geçen dakika daha fazla yaklaşan yüzü nefes almama engel oluyordu.
Ne yapıyordu?
"Sana yemin ederim sarışın dediklerim de ciddiydim. Her halinle başımı döndürüyorsun..." İltifatı tekrar kalbimin yumuşacık olmasına yol açarken dudaklarıma çarpan nefesi beni şaşırtarak kendine yanaklarıma doğru bir yol çizdi. Belimi sıkı sıkı kavrayarak beni dibine kadar çekip burnunu bu kez yanağıma sürtüğün de vücudum dan geçen heyecan dalgası tüm uzuvlarıma dağılmıştı.
Sessizce yaptıklarını anlamlandırmaya çalışırken Tuna'nın dudaklarında asılı kalan gülümseme onun hiç olmadığı kadar iyi hissettiğini gösteriyordu.
"Yumuşacık yanakların var sarışın, insanın ısırası geliyor."
Yine sözleriyle beni ters köşe yaparken bu halimize bile tebessüm etmekte buldum çareyi.
Biz bayağı bayağı olmuştuk.
'Biz' olmuştuk.
Biz!
Tuna ve onun kendisine ait biricik sarışını!
♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Sarısı | texting ✓✓
Chick-Lit"Ama bundan sonra karşılaşacağımıza emin gibisin sanki." Kaşlarını kaldırıp indirdi. "Hissediyorum diyelim." dedikten sonra parmağını yavaşça bana doğru uzattı. Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışır gibi ona bakarken hafifçe burnumun üzerine vuru...