Bölümü, bir yıl önce bugün olduğu gibi Damla'ya ithaf ediyorum. Ne diyeyim, iyi ki bu hikayeyi yazmama sebep oldun Damla. Sana çok şey borçluyum...
Şimdi İngilizce çalışmaya gidiyorum çünkü sınavı var klejfddslg Bölümde yanlış falan yazdıysam aldırmayın, okumadım. Ne yaptığımı bilmiyorum.
Tepsimde duran elmaya baktım. Kocaman, yeşil renkte, ağız sulandırıcı bir görüntüye sahipti. Güzel gözüküyordu.
Burnumdan soluyarak elmayı elime aldım. Uzaktan kırmızı görmüş boğaya andırıyor olduğuma bahse girerdim. Sinirlenmiştim.
Zayn ne demişti? Rebecca elma gibi kokuyor. Hah!
Elmayı Rebecca olarak hayal ederek ısırdım ve ağzımdaki lokmayı sertçe çiğneyip yuttum. Kız, büyük ihtimalle elmalı şampuan kullanıyordu. Eğer onun kafasını ısırsam elma tadı alır mıydım?
Elma görüntüsünün bile midemi bulandırdığına karar verdiğimde, bana çok uzakta olmayan çöp kutusuna elmayı fırlattım. Elma, çöp kutusunun kenarından sekerek içine girdi.
"Endişelenmeli miyim?" diye sordu Adam, elindeki telefondan başını kaldırıp bana bakarak. "Doktora gidelim falan ister misin? Deli gömleği sana yakışabilir."
Kollarımı göğsümde birleştirip arkama yaslandım. "Komik değildi."
"Komik olmasını isteseydim, gülerdin."
Güldüm ve ellerimi teslim olurcasına havaya kaldırdım. "Tamam, sen kazandın."
O da gülümsedi ama bir anda gülümsemesi soldu. Bu sefer bakışları endişeliydi. "Cidden ama Juliet, şu sıralar hiç iyi değilsin. En yüksek puanları alabilmek için gece gündüz çalışıyorsun, kendini hırpalıyorsun. Zayn ile sürekli atışmanız da cabası. Buna bir son vermelisin. Zayn için değmez."
"Benim için endişelenmene gerek yok. Sadece en iyisini yapıp Zayn'e gününü göstermek istiyorum. San Diego'ya gitme hakkı kazanmam gerek. Sonra arkama yaslanıp Zayn'in yüzündeki şaşkınlık ifadesinin keyfini süreceğim."
Kafasını sallayıp telefonuna geri döndü. Birkaç saniye sonra ise şaşkınlıkla bakışlarını kaldırıp bana baktı. "Juliet! Buna inanamayacaksın!"
"Ne oldu? Dünyayı uzaylılar mı istila etmiş?"
"Hayır," dedi gözlerini devirerek. Sonra heyecanlı ve şaşkın ruh haline geri döndü. Telefonunun ekranını bana çevirdi. Ekranda, mavi gözlü sarışın bir adamın resmi vardı. Ben bu yüzü bir yerden hatırlıyordum...
"Senin Miles beni Twitter'da takip etmiş," dedi gülerek.
Tabii ya! Miles. Klişe dizisine beni başrol olarak almak isteyen sersem...
Ofladım. "Keşke dünyayı uzaylılar istila etseymiş."
Bana kötü kötü bakıp telefonu kendine çevirdi ve telefon, ben ne yaptığını görebileceğim bir konumdayken Adam Miles'ı takip etti. Sonra, telefon titredi. Ne yaptığını anlayamayacağım kadar hızlı hareket ediyordu.
Kaşlarını çatarak tekrar bana döndü. "Mesaj attı. Senin hesabın var mı, onu soruyor."
Kahkaha attım. "Kendini reklam etmekten hoşlanmıyor, yaz. Ben gizemli bir kızım."
"Aslında senin telefonun da yok. Sahi, senin neden telefonun yok?"
Mantıklı bir soruydu. Benim telefonum niye yoktu? Cevap basitti aslında. Ben hiçbir zaman bilgisayar dışındaki elektronik aletlerle haşır neşir olmamıştım. Benim hayatım kitaplardı. Aslında arayacak kimsem de yoktu. Ailem yoktu. Arkadaşlarım da yoktu. Kitaplarım vardı. Kitaplara da çağrı atamadığımıza göre, telefona da hiç ihtiyacım olmamıştı. Omuz silktim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Legend Of The Night Owl
FanfictionGece Kuşu Efsanesi der ki: "Karanlık, vişne reçeli gibidir. Yemesi çok zevklidir ama eğer üzerinize bulaşırsa, bir daha asla geçiremezsiniz."