Uzun -cidden uzun- bir aradan sonra tekrar merhaba! Aslında bu kadar geç gelmezdim, ama 35 hikaye yazan bir insan olarak, sanırım kendimi diğer hikayeleri yazarken kaybettim. Ama telafi edeceğim.
BU BÖLÜM 50 VOTE OLURSA 36. BÖLÜMÜ HEMEN ATACAĞIM! O yüzden oylama tuşuna basıp basmadığınızı iyice kontrol edin.
Ve sorunu anlamıyorum, siz bu hikayenin yeni bölümü için hiç çıldırmıyorsunuz. Nerede yeni bölüm demiyorsunuz. Saygı duyup beklemek istediğinizden mi, yoksa hikayeyi sevmiyor musunuz bir türlü anlam veremedim. Komik bir şey vallahi.
Her neyse, umarım benim iğrenç, tiksinç, sıkıcı bulduğum bu bölümü beğenirsiniz. Beğenmezseniz bile beğenmiş gibi yapın, please!
Ve umarım LOTNO'un yeni kapağını da beğenmişsinizdir. İyi okumalar...
"Zayn ile olayınız ne?" diye sordu Judy. "Onu hiçbir zaman bir kadınla bu şekilde görmemiştim. Aranızdaki şey ciddi mi?"
"Bilmem." Judy arabanın altında tamir işi ile uğraşırken ben Honda CX 500'ün temizliğini yapıyordum. Judy beni soru yağmuruna tutmuştu ve bir şeyler öğrenmeden bırakmak istemiyordu. Birkaç saat önce ekip dağılmıştı. Zayn, Liam ve Harry kara kaplı kitabı bulabileceğimiz evi gözlemlemeye gitmiş, Niall Louis ve Adam ise silah toplamak için Arnold'ın peşine takılmıştı. Judy ile ben de buradaydık. O, gitmemiz için gereken arabaları hazırlarken ben de kendime seçtiğim güzelim Honda'nın bakımını yapıyordum. Bu motosiklete âşık olduğumu söylesem, yalan söylemiş olmazdım. Zayn'e özenip ad bile takmıştım: Aiden. Güzel siyah Honda'ya bu ad gayet yakışıyordu.
Tamirhanenin kapısı açıldığında, dikkatimi Honda'nın üstünden girişe odakladım. İçeri Arnold'ın beraberinde götürdüğü Niall, Louis ve Adam giriyordu. Ellerinde kocaman siyah çantalar vardı. Büyük ihtimalle silahlardı. Alexander sayesinde silahlara büyük bir sempati besliyordum, o silahları görmek için sabırsızlandığım bir gerçekti.
Çocuklar bize bakmadan ciddi bir şekilde silah çantalarını masaya yerleştirdiler. Her zaman neşeli olan Adam'ın suratında bile ciddi ve sert bir ifade vardı.
Judy yanıma geldi ve beni dürttü. Bakışlarımı ona çevirip gözlerimi kıstım. Eliyle Adam'ı işaret etti. "Şu beyaz çikolataya benzeyen siyah saçlı çocuk kim?"
Birkaç saniye düşündüm. Louis esmerdi. Niall beyazdı ama saçları sarıydı. Bahsettiği kişinin Adam olup olmadığını kafamda iyice bir tarttım. Ciddi olamazdı!
"Adam'ı mı diyorsun?"
Gülümsedi. "Adam... Güzel isim."
"Yoksa sen?" Kaşlarımı çattım. Adam'ı o kadar uzun zamandır yalnız görüyordum ki... Bir kızın ondan hoşlanma fikri, onun bir kızdan hoşlanma fikri bana çok yabancıydı. Ona hiç alıcı gözle bakmadığım için yakışıklı mı değil mi, kızların hoşlanacağı tip mi onu bile hesaplamamıştım. Fakat şimdi Judy'nin Adam'a olan bakışlarını gördüğümde, büyük bir şokla sarsıldım. Judy Adam'dan etkileniyordu.
"Bildiğin bir sevgilisi falan var mı?" Yüzünde hoş bir ifade vardı. "Yoksa belki de şansımı denemeliyim."
"Yok," dedim. Sesim pürüzlü çıkmıştı. Boğazımı temizledim. "Sevgilisi falan yok."
Adam'a baktığımda bize doğru geliyordu. Judy sahiplendiğim Honda'ya yaslandı ve Adam'ı baştan aşağı süzdü. Umarım edepsiz hayaller kurmuyordu, çünkü en yakın arkadaşımı hamburger niyetine yiyecek bir kızla paylaşmaya hazır değildim.
"Juliet," dedi Adam tam karşımda durduğunda. Bu ciddi ifadeden sıyrılması gerekiyordu. Şöyle bir bakınca beni bile etkileyecek karizmaya sahipti. Kıskanmamak elimde değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Legend Of The Night Owl
FanficGece Kuşu Efsanesi der ki: "Karanlık, vişne reçeli gibidir. Yemesi çok zevklidir ama eğer üzerinize bulaşırsa, bir daha asla geçiremezsiniz."