Yirmi İkinci Bölüm

114 15 34
                                    

Hız kesmeden ve okulum başlamadan önce bölümlere boğmak istiyorum sizi. Keyifli okumalar bu arada kitaba aniden yaz getirme fikrini bir kenara attım bu gidişle kış ortası yaz yazıcam ama böyle zaman atlamadan çok daha iyi.

Dün ne oldu deseler anlatamazdım. Sefer'le yaşananlar, Arel ile parkta geçirdiğimiz dakikalar ve sonra hiçbir şey yaşanmamış gibi çiğ köfte yememiz ve evlere dağılışımız diye özetleyebilirdim ama.

Tüm gece uyumak yerine başladığım diziyi izlediğim için sıfır uyku ile yaşamıma devam ediyordum. Diziyi bitirdiğim için de ne yapacağımı bilmiyor yatağımda boş boş uzanıp bir uygulamadan çıkıp öbür uygulamaya giriyordum. Haftasonu güzeldi ama boştu.

Yarın pazartesi diye üzülsem mi son zamanlarda düzgün çalışamadım diye kendimi suçlu mu hissetsem yoksa sınava az kaldı diye gerilsem mi kestiremiyordum artık. Duygu denizinde çırpınıp duruyordum.

Arel'in hissettirdikleri ise duygu denizi değil koskoca bir duygu okyanusuydu adeta. Onlara deniz demek az kalırdı.

Oflayarak yatmaktan uyuşmuş sol kolumun üstünden kalktım. Mentalimin ne kadar boktan olduğunu en iyi pijamalarım ifade ederdi çünkü üstümdeki siyah takım olan kedili pijamayı bu dönemlerde giyerdim sadece. Odamdan çıkıp doğruca mutfağa yöneldim. Dolaptan aldığım buz gibi duyu doğruca kafama diktim.

Annem işte olmasa o suyu başımdan aşağı döker sonra şişeyi yedirirdi ama annem evde yoktu. Soğuk havalarda bile soğuk su, soğuk kahve veya diğer soğuk içecekleri içebilirdim. Bazen dondurma da yerdim. Düzgün tüketirsem hasta etmez, boğazımı ağrımazdı. Zamanla çözmüştüm işi.

Şişeyi iyice yıkayıp ardından doldurup tekrar dolaba attım. Kedi için aldığım mamayı bir kaba koydum. Diğer kaba da su koydum ve evin kapısını açtım. Kedi genelde bizim dairenin oralarda takılıyordu.  Birkaç kere pisi pisi dedikten sonra kedi ortaya çıktı.

Hayvana isim vermemiştim kedi kalmıştı adı resmen. İşin garip kısmı kediiii diye seslendiğimde hiçbir kedi dönüp bakmazken benimki bakıyordu. Evet denemiştim. Mamasını ve suyunu kapının kenarına koydum. Ardından kediyi kucaklayıp eve soktum. Annemler yokken onu eve alıyordum. Gariban hayvanı evden atmışlardı vicdan azabı çekiyordum zaten.

"Senle evde paşalar gibi keyif sürücez ve o taş kalpli insanlar gelene kadar beraber takılıcaz tamam mı Kedi?"

Bir kere miyavladı. Daha öncesinde hayvana evet demek için bir hayır demek için iki kere miyavlamasını söylemiştim. Bence bana evet diyordu. Zeki hayvan kediler uzaylı derlerken haklılarmış galiba. Olsun ben kedimi yeşilken de severdim.

"Sen de beni seviyor musun Kedi?"

İki kere miyavlamasına mı ağlasaydım eve soktuğum gibi kucağımdan atlamasına mı ağlasaydım bilememiştim. Beni sevmiyordu.

"Sen de sevme beni! Ben yemeden içmeden seni besleyeyim, senin için kavgalar edeyim, savaşlar verip seni apartmanda yaşatayım sen gel iki kere miyavla! Nankör!  Hain!"

Ben ona konuşurken o bana kıçını dönüp annemin favori koltuğuna kurulmuştu bile. Annem evlatlar kedilerden daha nankör diye söylenirken haklıymış ama kimse bana kedi evlat edinirsem iki kat nankör olacağını söylememişti. Ben de kediler nankör değil ne alaka diyordum işte. Kedim bile beni enayi yerine koyuyordu şu hayatta.

Dertli dertli ayakta dikiliyorken kapı sesiyle irkildim. Kesin annem kediyi eve aldığım için işten erken çıkmıştı kesin! Hep bana denk geliyordu zaten anasını satayım. Kediyi koltuktan indirip koşa koşa odama kapattım. Tabii kucağımda kediyle koşarken organlarının yerini değiştirmiş olabilirdim ama yaşadığı sürece sorun yoktu sonuçta.

Anamız Babamız Yok Deriz - BxB-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin