Silâh sesleriyle uykumdan uyandım. Saat neredeyse 2 ye geliyordu. Yankı'nın tembihi üzerine odaya geçmiştim. Kapı da kapalıydı. Ancak içim içimi yiyordu. Odada bir sağa bir sola yürüyordum. Yaklaşık 10 dakika sonra silâh sesleri duruldu.
Bir kaç saniyenin ardından kumandayı elime alıp kapıyı açtım. Odadan çıktım. Ortalık o kadar sessizdi ki ,silah seslerinden daha çok ürkütüyordu bu sessizlik beni.
Koridora çıktığım da bir şey yoktu. Çatışma evin içinde olmamıştı belli ki. Hızlıca Buğra'nın yatak odasına gittim. Kimse yoktu.... Aynı şekilde misafir odasına da gittim fakat orada da kimse yoktu. Koridora tekrar çıktım ve kendimden emin adımlarla aşağı kata inmeye başladım. Salonda gördüğüm manzara nefesimi kesmişti. Buğra ve Yankı bir adamın önünde diz çöktürülmüş. Iki yanlarında da onları tutan adamlar vardı. Karşılarında ki adama öfkeyle bakıyorlardı. Adamın bana arkası dönüktü. Yüzünü göremiyordum.
Arkası dönük adam birşeyler konuşuyor. Ancak kelimeleri bana fısıltı halinde ulaşıyordu. Büyük bir kahkaha attı ve arkasında ki koltuğa oturdu. Yüzünü hala göremiyordum. Merdivenlere oturdum ve duymaya çalıştım onları , fakat olmuyordu.
O sırada Buğra ile göz göze geldik. Gözleri bana 'git buradan' der gibi bakıyordu. Sonra bir şey oldu. Oturan adamın konuşması kesildi , bakışları Buğra'yı izledi ve sonra...Sonra Buğra'nın bakışlarından bana kaydı.
Hızlıca ayağa kalktım ve odaya koştum. Arkamdan duyduğum Buğra ve Yankı'nın sesleri beni daha fazla telaşlandırıyordu. Ikisi de hızlı olmamı, kaçmamı söylüyordu. Kahretsin ki silahım yoktu. Elimden geldiğince dövüşmeye çalışacaktım ya da bir korkak gibi odaya saklanacaktım.
Adam ise arkamdan adamlarını yollamak yerine kendisi koşarak geliyordu. Odaya girdim duvardan geçtim ve düğmeye bastım. Bir korkak gibi duvarın arkasına saklanmayı seçmiştim. Fakat saklanamadım. Duvar öyle yavaştı ki sanki benim inadıma kapamıyordu. Çok az kalmıştı fakat artık çok geçti. Duvarın hemen ardında onu gördüm. O adamı.. Hızlıca duvardan geçti. Ben ise daha onu görmenin şaşkınlığını üzerimden atamadan merdivenlerden koşarak çıktım, odanın kapısını kapadım ve kilitledim.
Kapıyı kırmak yerine ardından konuşmayı seçmişti o da.
"Gece...güzelim...hadi amaa...sende özledin beni biliyorum."
Kelimeleri kafamda toplayamıyordum. Onu görmenin şokunu üzerimden daha atamamışken bir de kaçma peşindeydim. Kahretsin ki kapının önüne çekebileceğim çok büyük şeyler yoktu.
Ben sustukça o sustu... ikimizde sustuk. Sonra bir ses...bir kapının kırılma sesini andırıyordu. Ve evet yeni idrak ediyordum ancak kapıyı kırmıştı. Şimdi burada o duvarın ardında sadece ikimiz vardık. Karşı karşıyaydık. Yalnızdık, yalnızdım...tek başımaydım.
Üzerime doğru yürümeye başladı. Ancak ona inat ben olduğum yere sabitlenmiş gibi duruyordum. Yaklaştı...yaklaştı... Sonunda artık aramızda yok denilebilecek kadar az bir mesafe varken durdu. Başını göz göze gelebilmemiz için eğdi. O cümleyi kurdu..
"Güzel gecelerimizi özlemedin mi cidden? Çok sıkıcısın."
Gözümde ki nefreti göremiyor muydu yoksa yüzsüzlüğümü ağır basıyordu bilemiyordum. Yüzüne tükürdüm. Ona olan nefretimi kusmak istercesine. Yüzünde ki alaycı gülümseme bir kaç saniye silindi fakat yüzünü ceketinin yakasından çıkardığı mendille sildikten sonra, gülümsemesi geri geldi.
Bir elini saçlarıma bir elini ise belime yerleştirdi. Gözlerini gözlerime kenetlemişken fark ettirmeden cebimde ki kumandanın düğmesine bastım. Kaçmak istersem eğer kolay olmalıydı ki pek mümkün görünmüyordu. Aşağıda Buğra ve Yankı vardı. Onları tehlikeye atmamak için sakin kalmalıydım.
"Ne yüzle geldin buraya?!" Konuştukça gözleri dudaklarıma kayıyordu. Öyle iğrenç bakıyordu ki. Tüm dövüş tekniklerini bir kenara bırakıp tırnaklarımı yüzüne geçirmek istiyordum.
"Biliyor musun aşağıda ki salaklar buraya onlar için geldim sanıyor. Aslında tek isteğim sensin."
Parmaklarının tersini yanağında gezdirdiğinde eline sert bir şekilde vurdum. Eli sağ boşluğa düşerken bakışlarını öfke kaplamaya başlamıştı.
"Buğra ve Yankı'yı bırak."
"Ah hadi amaa. Ben karşılıksız iş yapmam Gece Akbay."
Anlaşma yap benimle diyordu. Kabul et bırakacağım , hep olduğu gibi senin dediğin olacak diyordu.
"Tamam.."dedim kararlı bir ses tonuyla."3 gün içinde iş başı yaparım kabul mü?" Hayır bu onlar için kendimi feda etmek değildi. Bu sadece küçük , minik beyaz bir yalandı. Tabi o elimi ensesine götürememe bile tahrik olacak cinsten iğrenç bir adamdı. Çağrı Yılmaz asla elimden kurtulamayacaktı.
"Tamam o zaman." Büyük bir kahkaha attı. Elimden tuttu ve beni aşağıya indirmeye başladı. Ondan o kadar iğreniyordum ki. Sinirimden saçlarını bile yolabilirdim. Yankı ve Buğra'nın önüne el ele geçtiğimizde kendimi bok gibi hissetmiştim. Evet bunun tanımı 'bok gibi hissetmek'ti.
"Sevgili adamlarım şu iki salağı bırakabilirsiniz." Onlara salak dediği için eline tırnaklarını batırmıştım. Bana döndü ve kulağıma fısıldadı. "Yanlış yapmayı aklından bile geçirme güzelim." Tehditti bu. Beni etkiler miydi peki? Asla!
Yankı ve Buğra'nın şaşkın baskıları üzerimizdeyken. Adamlar onları bıraktı ve Buğra ayaklandığı gibi Çağrı' nın üzerine atlamak istedi. Çağrı komut verircesine elimi sıktığında konuşmaya başladım.
"Buğra! Dokunma."
Sesim ile duraksamıştı. Çözemiyordu,çözemiyorlardı. Ikisi de anlamayan gözlerle bakıyorlardı bana. O sırada Yankı Buğra'nın kolunu tuttu. Benim Yankı'm bilirdi. Anlaşılmaz bir şey yapıyorsam illaki bir sebebi vardır.
"Ben kaçar o zaman güzelim. 3 gün sonra görüşmek üzere." Ağzını yaya yaya konuşması beni deli ediyordu. Bu adamda Çağrı değil Pelinsu tipi vardı.
Yavaşça elimi dudaklarına götürdü ve öptü. Ona iğrenir gibi baktım. Hep öyle bakıyorsun Gece.
Elimi bıraktı ve adamlarını da alıp defolup gitti. 15 dakikanın ardından salonda sadece üçümüz kalmıştık. Ara sıra Yusuf geliyor yaralarımızın olup olmadığını soruyordu tekrar tekrar. Adının Oğuz olduğunu ve Buğra'nın en sadık yardımıcı olduğunu ögrendiğim adam ise gelip sürekli bir şeylere ihtiyacımız olup olmadığını soruyordu. Bizse tek kelime dahi etmiyorduk. Derin derin düşünüyorduk. Üçümüzde içimizden birinin konuşmasını bekliyordu. Kısır döngüye girmiştik.
Aklıma gelen anı fikir ile ayağa kalktım ve merdivenlere yöneldim. O sırada arkamdan Yankı'nın sesini duydum.
"Nereye?"
"Ufak bir telefon görüşmem olacak."
Neredeyse koşar adımlarla merdivenleri çıktım ,odaya ulaştığımda yatağının üzerinden telefonumu aldım.
Ilk işim onu aramaktı. Babanı yani. Ona baba dersek diğer babalara haksızlık olur.İkinci çalışında telefon açıldı. Konuşmasına izin vermeden konuşmaya başladım, hatta sanırım bağırmaya.
"Sen yaptın değil mi! Beni takip ediyordun ve yerimi ona sen söyledin! Ne sanıyorsun ha?! Yine yapabileceğini mi?!"
Ne sanıyordu? Beni tekrardan ona satabileceğini mi? Aradan geçen onca yıla rağmen hala peşimi bırakmıyorlardı.
"Bana karşı gelmeyecektin Gece. Cezasını çekeceksin."
"Seni kendi ellerimde öldüreceğim! Senin yaptığın gibi bende seni öldüreceğim!"
Ardından telefonu yüzüne kapadım. Ellerimi saçlarıma götürdüm ve yere dizlerimin üzerine oturdum. O adamı ilk gördüğüm yerde öldürecektim. Çağrı işini ise bir şekilde halledecektim ve bu geceden tek bir eser kalmayacaktı.
Omzunda hissettiğim el ile arkamı döndüm. Yankı...hemen arkasında ayakta duran Buğra.
Ve Yankı'nın sesi,
"Bize anlatman gereken şeyler var Gece."
.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Rüzgarı
AcciónOmzumda hissettiğim el ile arkamı döndüm. Yankı...hemen arkasında ayakta duran Buğra. Ve Yankı'nın sesi, "Bize anlatman gereken şeyler var Gece." .... Başlangıç ~23.08.22