Her Günüm

1K 802 145
                                    

Kitabı yazmaya başladım. Telefonum bozuldu. Tamire gitti, ama olmadı. Yenisini aldık. Evren, yeni bir başlangıcı, yeni bir telefonda yapmamı istedi. :d Umarım, ikisi de şans getirir. Bu bölüme şarkı koydum. Çok müzik dinleyen birisiyim. Sizler ile de sevdiğim şarkıları paylaşacağım. Belki her bölüm, belki belirli bölümlerde. Umarım hoşunuza gider.

Keyifli okumalar diliyorum! Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. :")

Paylaştığım şarkılara, profilimdeki Spotify linkinden, ⭒ adlı listeden ulaşabilirsiniz.

Bölüm şarkısı: ''Sena Şener - Kapkaranlık Her Günüm''

                                    ☆

Uyanıp saate bakmaya çalıştığımda, -ki çünkü lensim yok ve ben on saniyedir saate bakmaya çalışıyorum- saatin 10'a geldiğini gördüm. Babama, beni döndürmesi için seslendim. Çünkü kaslarım çok güçsüz olduğu için, yatakta bile, bir taraftan, bir tarafa dahi dönemiyorum. Bu hastalığa sahip olduğumdan beri, yani doğduğum zamandan itibaren, 20 yıldır, ailem bana tıpkı bir bebek gibi bakıyor. Ben %90 bedensel engelliyim. Neyse bu konuyu daha sonra size detaylıca anlatacağım.

Babam geldiğinde, beni sırt üstü çevirmesini istedim. Uyurken belim ağrıdığında ya da uyandığım zaman sırt üstü yatarım. Babam, uyandığımda, sağ kolumun altına ve bacaklarımı karnıma doğdu hafifçe çekip, dik konuma getirdikten sonra, ayaklarımın altına yastık koyar ve telefonumu verip gider. Ben de artık o gün kaçta uyandıysam onlar uyanana kadar, tahmini on bir ya da on ikiye kadar, telefonda vakit geçiririm.

Dışarı pek sık çıkamadığım için, internet, telefon, diz üstü bilgisayarım, kitaplarım, yani evde daha kaliteli ve eğlenceli zaman geçirebileceğim şeyler, benim için önemli bir yere sahip. Dışarı pek sık çıkamadığım için onlarla vakit geçiriyorum. Tabii ki ben de dışarı çıkıyorum. Fakat bazen haftada bir kez, bazen ayda bir kez, hatta bazen karantina döneminde tam yüz beş gün evden dışarı çıkmadım. Uzmanlar insanlara şey demeye başlamıştı, ''Cansız nesneler ile konuşuyorsanız, bir problem yok. Ama onlar size cevap veriyorsa sıkıntı var.'' Neyse ki bu şanslı olduğum bir konu. Psikolojik açıdan kuvvetli biriyim. Tabii en uzun dışarı çıkmadığım süre yüz beş gün değildi.

Skolyoz, yani omurga ameliyatımdan sonra, tahmini olarak, bir yıl falan dışarı çıkmamıştım. Tabii bir yılın ardından dışarı ilk çıktığım gün, ''Geçmiş olsun. Sırtın nasıl oldu?'' denilerek maalesef sırtıma bir tokat yemiştim. Nefesim bir süreliğine kesilmişti. Çünkü geçirmiş olduğum çok ağır bir ameliyattı. Ameliyatın üzerinden bir yıl geçse bile, her zaman için dikkatli olmanız gerekiyor. Oturup kalkmanıza bile dikkat etmeniz gerekiyor -ki ben kendim oturup kalkamadığım için bunu annem ve babam sağlıyor-. Ani ve aşırı hareketler yapmamaya özen göstermek durumundasınız. Hatta zorundasınız. Vidalar yerine kaynasa bile...

Telefonu açtım. Gelen bildirim ve mesajlara baktım. Birçok mesaj ve bildirim gelmiş. Hepsine bakıp, bildirim panelini temizlemezsem içim asla rahat etmiyor. Arada gelen mesajları cevaplıyorum. Çoğu mesaj saçma sapan olduğu için bir çoğunu, hatta yüzde doksanını yanıtlamıyorum. Yanıtlasam bile, bazı mesajları dalga geçmek amacıyla yanıtlıyorum. Dalga geçmeyi severim. Tabii modumda isem sadece hak edenlerle...

Sosyal medya hesaplarımdan birine girdim, çoğalan takipçilerime baktım. Nasıl bir mesaj olduğunu anlayacağınız üzere, bir mesaj isteğini görmezden geldim. Sevdiğim kişilerin hikayelerine baktıktan sonra keşfette takılırken, yabancı dil uygulamasından bildirim geldi. Yabancı dilleri öğrenmeye merakım var. Bir ara, Covit-19 hastalığı öncesinde Rusça, Almanca, Fransızca, Korece, İtalyanca, İngilizce ve İspanyolca öğreniyordum. Fakat şu anda sadece aktif olarak İngilizce ve İspanyolca dilleri aklımda kaldı. Diğer dilleri basit seviyede bilsem de hepsini unuttum...

Zehirin İlacı (Gerçek Bir Hayat Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin