Bir ay sonra yeniden merhaba. Biraz uzun bir ara oldu. Bazen ilham perileri gelmiyor ve insanın aklı karmakarışık olabiliyor... :d
Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar diliyorum! Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. :")
Paylaştığım şarkılara, profilimdeki Spotify linkinden, ⭒ adlı listeden ulaşabilirsiniz.
Bölüm şarkısı: ''Sezen Aksu - Küçüğüm''
☆
Doktorun dediğini duyduktan sonra, ışıkla biraz olsun aydınlanan oda, bir süreliğine tamamen karardı. Söylenilenleri duyamıyor, etrafı hiç görmüyordum. Bakmaya çalışıyordum ama göremiyordum. Her yer kapkaranlıktı. Doktorun söyledikleri tekrar tekrar kafamda yankılanıyordu. Doktorun dediğini en sonunda, yavaş yavaş tamamen algılayabildim.
''Bu çocuğun altı ay ömrü kalmış. Altı ay sonra ölür bu,'' demişti.
Birkaç saniye sonra oda yeniden netleşti. Annem, bana ve babama inanamayan acı dolu gözlerle bakıyordu. Bir açıklama bekler gibiydi. Ne diyebilirdik ki? Babam da şaşırmıştı, çok renk vermemeye çalışsa da yüzü birden değişti. Odaya girdiğimizde, parmaklarını stresli veya ciddi bir şeyi düşündüğü zamanki gibi çıtlatıyordu. Ama söylenilen şeyleri duyduğunda aniden elleri durmuştu. Bunu beklemiyordu. Beklemiyorduk. Hiçbirimiz.
''Hocam o daha çok küçük. Nasıl olur?'' dedi annem inanamayarak.
İnanmak istemiyordu biliyorum. Hiçbirimiz inanmak istemiyorduk. Daha fazla açıklama istiyordu. Bir çare duymak istiyordu veya bir çare yaratmak. İnsan ölümü çocuğuna yakıştırır mı hiç?
Tamam, ameliyat olacağımı biliyorduk. Sırtıma bakıp bunu anlamamak zaten imkansızdı. Çaresi ameliyatsa nasıl olsa bir şekilde olur diye düşünüyorduk. O zaman işin bu kadar ciddi olduğunun farkında değildik. Ama altı ay sonra öleceğimi de bilmiyorduk. Bu fazlasıyla acı bir sürpriz olmuştu.
Altı ay sonra ölmek mi? Altı ay. Tahmini yüz seksen gün. Bu biraz kısa bir süre değil miydi? Bir çaresi vardı değil mi? Ameliyat olabilirdim. Evet, daha ameliyat olacaktım. Yani, paramız yoktu bu sorunu nasıl çözeriz, o kadar parayı nereden buluruz, ameliyat kaç bin lira tutar bilmiyordum ama muhakkak bir çaresi vardır. Bulunur... Değil mi?
Hem ben daha hiç yürümedim bile. Daha yürüyecektim. Koşacaktım. Rüzgarda saçlarım salınacaktı. Düşecektim, dizlerim kanayacaktı. Annem her defasında daha dikkatli olmamı söylerken dizlerimi iyileştirecekti ama bir yandan da koşabildiğimi, ayakta durabildiğimi gördüğü için bu hoşuna gidecekti. Yaşıtlarımın yapıp, benim yapamadığım birçok şeyi yapacaktım.
Hiç kaydıraktan kaymadım. Hiç lunaparka gitmedim. Hiç doya doya oyun oynamadım. Hiç bisiklete binmedim. Ben hiç çocuk olmadım.
Hiç merdiven çıkmadım. İnsanlar hep merdiven çıkınca yoruldum diye sızlanır. Her bir adım attıkça yükseğe çıkıyorsunuz. Bu hissi çok merak ediyorum. Bu düşüncem çok saçma biliyorum ama insan yapamayınca çok değişik geliyor. Hiç asansör kullanmayıp, sürekli yorulma pahasına hevesle merdivenlerden çıkacaktım. İnsan hiç merdiven çıkmayı hayal eder mi? O hissi hiç yaşamamışsa eder tabii, ben ediyorum.
Kendin isteyince ayağa kalkmak nasıl bir his? Yere basmak peki? Yere basınca bacaklarınız acıyor mu? Ben ailemin yardımı ile çok nadir deneme amacıyla yere bastığım zaman acıyor; çünkü kısıtlı kullandığım için kaslarım çok gergin.
Adım atmak, koşunca oluşan kalp çarpıntısı, sabah bakkala ekmek almaya gitmek...
Bir şeyleri istediğiniz zaman, onu hemen kendiniz yapabilmeniz nasıl bir his? Bir şeyleri yalnızca, isteyince yapabileceğini bilmek, nasıl hissettiriyor?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirin İlacı (Gerçek Bir Hayat Hikayesi)
VampireDoğduğu günden beri, ölümcül bir hastalık yüzünden eve mahkum olan Dila, yeni tanışmış olduğu kişi aracılığı ile bir zehir sayesinde, sağlığına kavuşabilecek mi? Yeni hayatına uyum sağlayabilecek mi? Nasıl ortaya çıktığı bilinmeyen, çok eski bir zeh...