Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar diliyorum! Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. :")
Paylaştığım şarkılara, profilimdeki Spotify linkinden, ⭒ adlı listeden ulaşabilirsiniz.
Bölüm şarkısı: ''Conan Gray - Heather''
☆
Ertesi gün, hava yine her zaman olduğu gibi soğuktu. Dışarıda sert rüzgar olduğu, ağaçların şiddetle sallanmasından belliydi.
Misafir geleceği için biraz erken kalkmıştık. Normalde on bir ya da on ikiye kadar yatıyorduk, ki zaten kalksak bile yapacak işimiz yoktu. Mikrop kapmamam için dışarı da çok fazla çıkamıyorduk. Bir ihtiyaç olunca babam ve abim gidip ihtiyaçları alıyorlardı, annem de sadece bir tek pazara gidiyordu. Ama ben hep evdeydim. Evde boş boş vakit geçirmek de sıkıcı oluyordu. O yüzden yatarak zamanı biraz daha hızlı geçiriyorduk. Bir de babam emekli olunca ve ben okula gitmeyince iyice rahat etmiştik.
Yani en azından bu konuda...
Sabah saat on gibi uyanmıştık. Kahvaltı yaptık. Dışarısı gibi, evin içi de soğuktu. Bir de misafirleri salonda ağırlıyorduk. Evimizin içi aman aman soğuk olmuyordu ama biz misafir olmadığı zaman, kendimiz sürekli oturma odasında oturduğumuz için orası daha sıcak oluyordu. Ama salonda olacağımız için orası serindi, o yüzden annem benim için dolabımdan uzun kollu kalın bir kazak ve kalın kışlık bir eşofman seçti.
Ben yaz kış ayırt etmeden -ağustos ayında bile buz gibi olduğum- hep üşüdüğüm için, annem sürekli beni sıcak tutmanın yollarını arıyordu. Bana çok kalın giyseler giydirince, ısınacağıma inanıyordu, bu yüzden beni hep kalın giysilerle giydiriyordu. Yani en azından içini böyle rahatlatıyordu diyebilirim. Ama ne kadar kalın polar giysiler giydirse bile, sonuç asla değişmiyordu; ben yine her zaman olduğum gibi, hep buz gibi oluyordum.
Kahvaltıdan sonra beni banyodan alıp, yatakta giydirdikten sonra arabama aldılar. Arabamı yatak odasına sürdüm ve aynasının karşısına geçtim. Annem giyinirken daha da dağılmış olan saçlarımı taradı. Birkaç kere saçımı toplamaya çalıştı ama saçım sürekli kabarıp kötü bir şekil aldı ve bir türlü istediğim gibi olmadı, annem de beğenmedi.
''Bence babam yapmalı,'' dedim aynadan anneme bakarak.
Saçım bir türlü olmadığı için biraz sinirlendi ama bunu bana hiç yansıtmadı. Sessizce, tokayı ve tarağı komodinin üstüne bıraktı. Babama seslendi. Bir dakika geçmeden babam geldi ve saçımı hiç özen göstermeden, sanki yıllardır saç yapıyormuş gibi, tek seferde düzgünce topladı. Annemle aynadan şaşkın bir şekilde birbirimize baktık. Ben dayanamayıp gülmeye başladım. Ardından annem ''İki saattir uğraşıyorum, geldi tek seferde kırk yıllık saç yapıyormuş gibi yaptı, helal olsun,'' dedi şaşkınlıkla. İkisi de güldü.
Annem toz almaya gitti, daha sonra evi süpürdü, sildi. Misafirlere hazır olması için tabak, çatal ve çay bardaklarını hazırladı. Bütün hazırlıklar tamamdı.
Çok geçmeden kapı çaldı. Misafirleri her zaman dış kapıdan salona doğru 'L' şekli oluşturacak şekilde karşılardık. Annem kapıyı açtıktan sonra, sırayla annem, babam, abim, ben tokalaşır ve misafirleri salona alırdık. Tabii, bu sefer üçümüz vardık, abim okuldaydı.
Yine aynı şekilde oldu. Onlar asansörden çıkarken ben çoktan arabamı koridorun girişine -misafir gelince her zaman durduğum yere- park etmiştim.
Annem kapıyı açtı ''Hoş geldiniz,'' dedi güler yüzle. İlk Seçil teyze içeri girdi. Annem elini uzattı, tokalaştılar. ''Hoş bulduk,'' dedi. Annem salona geçebileceklerini söyleyip buyur etti. Babam da ''Hoş geldiniz,'' dedi. Onlar da tokalaştıktan sonra, ben de ''Hoş geldiniz,'' dedim gülümseyerek ve sonra elimi uzattım. Yani uzatabildiğim kadar. Seçil teyze elimi uzattığımı görünce şaşırdı. Yaşım daha küçük olduğu için bize gelince görenlerin şaşırdığı bir durumdu bu. Tabii, artık biz bu tepkileri normal karşılıyorduk. İlk şaşkınlığı gidince, o da elini uzattı ve uzatmış olduğum elimi sıktı. ''Hoş bulduk canım,'' dedi tebessüm ederek.
Sonra Hilal teyze içeri girdi. Annemle sarıldılar. Babamla tokalaştıktan sonra, bana sarıldı. Tabii benim denge problemim olduğu için, normal insanlar gibi sarılamıyordum. Daha çok tokalaşmayı tercih ediyordum; bu daha risksiz ve pratik oluyordu. Ama annem bana sarılmak isteyen insanları baştan uyarıyordu. Onlar da daha hafif ve benim dengemi bozmadan sarılmaya çalışıyorlardı. Ben de kollarımı kaldırabildiğim kadar kaldırıp karşılık veriyordum. Tabii, genelde kollarım arabaya dayalı olduğu için ulaşamadığımdan, sırtlarını sıvazlamak yerine, kollarını sıvazlıyordum.
Eve, en son olarak Emin amca girdi. Yine aynı selamlaşma sürdü. Bana gelince tıpkı Seçil teyze gibi o da şaşırdı. Ama o bu şaşkınlığı üzerinden daha çabuk attı. Uzatmış olduğum elimi sıktı. ''Hoş geldiniz,'' dedim ona da yine sıcak bir gülümseme ile. ''Hoş bulduk yavrucum,'' dedi şaşkınlığını tebessüm ile kapatmaya çalışarak. Sesi oldukça kuvvetli ve tok çıkıyordu diyebilirim.
Tokalaşanlar üstlerindeki mont, atkı ve şapkaları çıkarıp, anneme verdikten sonra salona geçtiler. Annem kıyafetleri portmantoya astıktan sonra, misafirlerin ardından biz de salona geçtik.
Onlar koltuklara oturduktan sonra, ister istemez bütün meraklı gözlerin bana çevrildiği sırada, ben de gidip salonun en kenarına, en az engel teşkil edeceğim yere arabamı park ettim.
Genelde evimize gelenler, yani beni ve arabam ile nasıl davrandığımı bilmeyenler olunca, odaya ilk önce ya da en son ben girerdim. İnsanlar arabamın yanında ani hareket yapınca istemeden de olsa onları incitebilirdim. Daha önce defalarca istemeden abimin ve annemin ayaklarını ezmiştim. Veya arabanın ayaklık kısmı, ben arabayla sağa veya sola döndüğümde açılıp etraftakilere çarpabiliyordu. Ne kadar dikkat etsem de bu oluyordu. Hatta birkaç kere kendi ayağımın üstünden bile geçtim. Çorabım tekere takılmış ve ben fark etmemiştim. Dönünce ayağımın üstünden geçmiştim. Neyse ki biraz (!) acı haricinde, bir şey olmamıştı. Akülü araba tek başına 55 kiloydu, buna bir de benim ağırlığım eklenince oldukça ağır oluyordu. Bu durumu biz biliyorduk, evimize gelip gidenler de biliyordu, karşılıklı iki tarafta dikkat ettiği zaman daha rahat oluyordu. Ama bilmeyen insanları incitmemek adına daha çok özen gösteriyor ve önceden uyarıyordum. Uyarıyorduk.
Herkes birbirine hal hatır sormaya başladı. Bana da soruldu. ''Teşekkür ediyorum. İyiyim, siz nasılsınız?'' diye cevap verdim güler yüzle. Hilal teyze beni tanıdığı için şaşırmadı ama bu sefer de cevabım, Emin amca ve Seçil teyzeyi şaşırtmıştı. Çünkü büyümüşte küçülmüş gibi cevap veriyordum. Olgun bir çocuktum. Çevremizdekiler ve ailemde böyle söylüyordu.
Bu on yaşında her çocuğun vereceği bir cevap değildi. Genelde on yaşındakiler iyiyim der susar, hatta bazıları onu da söylemiyordu. Okulumdaki arkadaşlarımdan ve çevremizden biliyordum. Ama bu benim için normaldi. Çünkü bu şekilde yetiştirilmiştim.
Tanışma ve hal hatır sorma kısmı geçtikten sonra, annem mutfağa gidip onlar gelmeden önce yapmış olduğu birkaç atıştırmalık ve çayı servis etmeye gitti.
Annem ikramlıkları salona getirip, servis ederken Emin amca ''Ayşegül hanım ne gerek vardı? Niye kendinizi yordunuz?'' dedi endişeyle.
Seçil teyze de onu destekledi. ''Biz sadece tanışmaya geldik.''
''Biliyorum, hoş geldiniz. Hiçbir şey yapmadım. Umarım beğenirsiniz,'' dedi annem gülümseyerek.
İkramlıkları servis ettikten sonra, servis için kullandığı tepsiyi kenarda kullanılmayan büyük sehpanın üstüne koydu. Sol tarafta duran, kapı girişine ve bana yakın olan koltuğa oturdu.
Ve konu artık ameliyat mevzusuna gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirin İlacı (Gerçek Bir Hayat Hikayesi)
VampireDoğduğu günden beri, ölümcül bir hastalık yüzünden eve mahkum olan Dila, yeni tanışmış olduğu kişi aracılığı ile bir zehir sayesinde, sağlığına kavuşabilecek mi? Yeni hayatına uyum sağlayabilecek mi? Nasıl ortaya çıktığı bilinmeyen, çok eski bir zeh...