Şey, ben pek nasıl yazılır bilmiyorum- ah, yani daha önce yazmayı denemedim. Ama artık bu durum değişiyor. Imm seninle ya da sizinle burada sanki karşılıklı konuşuyor gibi davranacağım o yüzden şimdiden beni mazur görün olur mu? çünkü bu kitaptaki satırlar gerçek bir yaşam. Yani sadece okunsun diye değil. Bu kitap hissedilmek istiyor. Kitabı okurken kitabın içinde yaşamak.
Bu kitaptaki hikaye çok saklı bir hayat. Kimsenin yerini bilmediği ve varlığından haberdar olmadığı Küçük bir kızın hikayesi.
Ruhun satırlara döktüğü acılar...
Lütfen anlatacağım hikayeyi sevmesen bile beni yargılama olur mu? Bunu söylüyorum çünkü bütün hikayeler mutlu sonla bitmez aynı benim size anlatacağım hikaye gibi.
Bizimle aynı zamanda fakat çok farklı bir diyarda akşam saatlerinde bir çocuk dünyaya geldi. Bir kız çocuğu. Etrafında olan insanlar kısa süreli bir mutluluk yaşadı. Güldüler. O çocuğun ağlanacak haline güldüler, sevindiler. Bazen düşünüyorum da acaba o çocuğun yaşayacağı hayatı, acıyı bilseydiler yine sevinirmiydiler?
Ve biliyor musun? Bu çocuk hiçbir şeyi isteyerek yapmamasına bakmaksızın en çok incittiği kişi annesiydi. Zira çocuk daha anne karnındayken bile dokuz ay boyunca annesini mide bulantısı, halsizlik, açlık gibi- gibi şeylerle yormuş ve artık bayılma noktasına getirmişti. Ama annesi tüm bunlara bakmaksızın zehir olan dokuz ayının tek bir gününü pişmanlık yaşamamış, çocuğunu memnuniyetle kabul etmişti.
Dünyaya ne getireceğini bilmeden...
Çocuk doğduktan sonra da pek değişen bir şey olmamıştı aslında. Uykusuz geceler, durmadan ağlayan, cılız ve sorunlu bir çocuk. Ah, birde bu çocuk büyük bir ailede doğduysa ve o aile biraz katıysa tadından yenmez değil mi? Hıh...
Peki biraz etrafı tanıyalım hmm? Anne...
Bu anne Öyle anlayışlı, saygılı, doğayı kendi evladı gibi seven, çiçek böceği bile incitmekten korkar gibi davranan, yargılamadan önce dinlemeye anlamaya çalışan, sabrından asla ödün vermeyen, kalbinde zerre kin, nefret, kıskançlık, bencillik olmayan biri...Kelimenin tam anlamıyla bir Melek. O yüzden ondan hep bu şekilde bahsedeceğim. Melek. Hatta...
un ange blessé...
Bu meleğin annesi çok erken gözlerini kapatmış dünyaya. O yüzden yalnız kalmış bir melek. Kanatları yaralanmış, ayakları yere daha çok basar olmuş, göz yaşları saklı bir okyanus yaratmış. Kimsenin yerini bilmediği, ucu bucağı bilinmez gizli bir okyanus...Ama her şeye rağmen kendisi de annesi gibi harika bir anne olmuş. Çocuğunu kendi gözünden bile sakınan, onun için her şeyi göze alan bir 'Anne'.
Bu melek küçük çocuğun gözünde- hayır hayır ruhunda, ruhunda öyle bir yer edinmiş ki çocuk onu ruhuna bağlamış... Ve ona "Buğlem..." diye hitap eder olmuş. Çünkü çocuk için o tam bir 'Buğlem' yani cennet habercisi. Güzel kokulu melek.
Ee şey birde Baba var değil mi? "..."
Babada aslında çok çalışkan, azimli, sadakatli, belki sevgi yumağı değil ya da ne bileyim incitmekten korkan biri değil ama o da vakti zamanında fedakarlık etmiş biri... Küçük yaşlarından beri sorumluluk hep en çok onda olurdu. Küçük yaşta yorulmuş biri...yani bu yüzden biraz mesafeli.
En azından öyle umuyorum...
Belki sevdiğini söylemez ya da belki sevgisini öyle herkesin yanında belli etmez. Hem duyduğuma göre babalar çok belli etmezler sevdiklerini. Ama o da seviyor...
Yani, seviyordur değil mi? ••••••••••••••••••••••••••••••••••
Öyle işte. Ee şey bu çocuğun durmadan ağladığını söylemiştim değil mi? heh işte çocuk ağladığı için aile anneyi suçlardı.
"Bir çocuğa bakamıyor musun? Durmadan ağlıyor?" Ya da "Kendin geceleri uyuyorsun çocuk gece boyu ağlıyor" diye azarlar, incitirler Meleği.
Halbuki Meleğin geceleri hiç uyumadığını bilmeden. Çocuğunu uyutmak ve ses çıkmaması, diğerlerinin uyanmaması için parmak uçlarında gezdiğini ve sessiz ninniler söylediğini bilmeden.
Çocuk da aslında suçlu değil biliyor musun?
Çünkü ağlamasının bir sebebi vardı. Küçük çocuk hastaymış. Ama bu süreç çok yavaş ve belli etmeden gerçekleşmiş. Çocuğun kaburgaları eğilimiş, kısalmış ve dışarıdan bakıldığında çokça belli olan top-top şişlikler vücudunu süslemişti. Doktora gittiklerinde çocuğun bir virüs kaptığını tedavi olması gerektiğini söylemiş ve reçete yazıp aileye vermişti. Ama bu zamanlar ailenin durumu pek iyi olmadığı için 'Baba' gece gündüz demeden çalışmış, yorulmuş, ama durmamış ve küçük çocuğu için o parayı toplamıştı. Şimdi bazı insanlar bunu, işte "ne var bunda? Baba değil mi çocuğu için yapmalı"...diye düşünebilir. Ama bir düşünün betonla kaplı bir yer kazdığını ama öylesine bir kazı değil bir kuyu, bir kanalizasyon...Zor değil mi?
Çocuğu için ellerini feda eden bir Baba...
Ah birde küçük kardeş var... Küçük kızdan dört yıl sonra dünyaya gelmiş bir çocuk...
Şirin mi şirin, uslu mu uslu ve sağlıklı bir erkek çocuğu. Küçük kızdan dört yaş küçük ama çok sevimli bir 'prens'...
Ona bu şekilde sesleniyor...çünkü küçüğü nerede olduğu bilinmez bir krallığın veliahtı. O da yufka yürekli. Aynı Anne Melek gibi...
Hmm Küçük kız... ne kadar şanslı değil mi? Böyle bir aile...
Ama bu her şeyin yolunda olduğu ya da yolunda ilerleyeceği anlamına gelmiyor...
... Bu günlük bu kadar devamını daha sonra geldiğimde anlatırım.
Bekle beni ^^
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.