TAMAMLANDI!
Mahur Hüma Çağıl yirmi bir yaşında, monoton hayatını yaşayan, üniversitelerarası tiyatro yarışmasına hazırlanan ve her gün ona aşık bir sürü insanla uğraşan normal bir kızdır. Ancak geride bıraktığı geçmişini hatırlamak istemiyor, hep ön...
gece gece bölüm paylaşma perilerim geldiii! lütfen oy ve yorumlar unutulmasın. çok motive oluyorum çok! 🦋
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bölüm 4: "Bu ayrılıktan söyle ne buldun ne buldun? Aşkımızın sonu acılı sevda"
"Ama Arif abi, yağmur yağacak birazdan ben ne yapacağım şimdi?"
"Ah be Hüma! Dünden deseydin ben işimi bilirdim. Akşamki düğün için Sevda'ya kıyafet almayı unutmuşuz. Küçük kızınkini gördü diretti."
Arif abi'nin on yaşındaki kızı Sevda'yı gördüğüm an uzun saçını kesecektim ta kökünden! Tam düğün günü de kıyafet alınır mıydı ya? Benim böyle kızım olsa döverdim.
"Yani şimdi gelmiyor musun? O zaman otobüse bineceğim ben."
"Cihad otobüse binmeni istemiyor dedin. Dur ben hemen Simurg'u arayayım. Onun çalıştığı okul senin üniversiteye yakındı. Dur hemen yapıyorum."
İtiraz etmemi bile beklemeden telefonu kapattı. Benim için hava hoştu. O otobüs kargaşası çekmeyeyim de kim isterse beni alabilirdi. Ama diğer yandan da Simurg beyefendisinin beni alması düşüncesi hoşuma gitmiyordu. Ama başka taraftan bakacak olursak ben Simurg'u aramamıştım. Arif abi arayacaktı onu gelip beni alması için. Ben asilliğimi kimsenin yanında bozamazdım.
Beyaz tüylü paltomun yakalarını kaldırarak içine daha fazla gömüldüm. Soğuktan ta kıçıma kadar donuyordum. Özellikle saçlarım buz bağlamıştı. Çok çabuk hastalanan bir bünyeye sahip olmadığım için şanslı olmalıydım ama ne zaman bunu dile getirsem ya da aklımdan geçirsem mutlaka hastalanıyordum.
Kollarımı önümde birleştirerek botumun hafif ritimle yere vurmaya başladım. Kolumdaki abimin geçen doğum günümde aldığı gümüş renkli saat zamanın beşe beş dakika kaldığı gösteriyordu. Yani sabırsız davranmamın bir anlamı yoktu, zaman çerçivesi içinde her şey yolundaydı.
"Ooo Hüma Hanım!" diye bir ses duyduğumda kaşlarımı çatarak soluma doğru baktım. O an zaman çerçivesi içinde her şeyin yolunda olması düşüncesi bana saçma geldi. Tabii ki gördüğüm kişi beni şaşırtmadı.
"Ooo Furkan yavşağı!" Bu kelimeyi kim benim dilime düşürdü ya? "Gözünün altındaki mor farın markasını öğrenebilir miyim?"
Furkan'ı fena halde benzetmişlerdi. Hatta eli sargıdaydı, belki yumruk atmaya falan çalışırken elini havada falan burkmuştu. Ona bunu yapanın kim olduğu gayet belliydi ama adılazımdeğili zihnimden geçirmek istemiyordum.
"Sevgilin bunu yaptığı için çok pişman olacak benden demesi. Artık bundan sonrası için ben sorumlu değilim."
"Ellerine sağlık sevgilimin. Az bile yapmış senin gibi birine."
Etrafta bizden başka öğrenciler olduğu için göstereceği tepkiyi büyük zorluklarla içinde boğdu. İçinin yanar dağ gibi dolduğunu, yerinde duramadığını, her an taşacak gibi olduğunu net görebiliyordum ama o öfkeyi içinde besledi, besledi. Yüzü kıpkırmızı oldu.