TAMAMLANDI!
Mahur Hüma Çağıl yirmi bir yaşında, monoton hayatını yaşayan, üniversitelerarası tiyatro yarışmasına hazırlanan ve her gün ona aşık bir sürü insanla uğraşan normal bir kızdır. Ancak geride bıraktığı geçmişini hatırlamak istemiyor, hep ön...
Bir keresinde bana "ölümün nasıl bir his olduğunu biliyor musun?" diye sorduğunda yaşın daha on iki olduğu için sorduğun soru yüzünden sana gülmüştüm. İzlediğin bir çizgi filmde küçük karakter kuşun öldüğünü görmüş ve bundan dolayı kendisi de öleceği için ağlamıştı. Babası da ona aslında herkesin bir gün mutlaka öleceğini ama öleceği güne de çok... çok uzun seneler olduğunu söylemişti. Bir çizgi filmde neden böyle bir sahne geçiyordu bilmiyorum ama bana bunu anlattığında ağlıyordun. Sana gülmem seni sinirlendirmesine rağmen ağlamanı durdurmamıştın.
Şu an ben de bunu yazarken ağlıyorum oysa.
İnsanın kalbi bazen tüm dünyaları kendisinde taşıyabilecek bir güçte olduğunu düşünüyorum. Her şeyi o küçük alana sığdırabiliriz. Ruhumuz acı çektiğinde bunu hisseden ilk organ da kalbimiz oluyor, sanki acı çekmekten sorumluymuş gibi. Neden sinirlendiğimizde direkt beynimiz işe girişiyor ama acı çektiğimizde kalbimiz mahvoluyor? Vücut öldüğünde en geç çürüyen organ da kalpmiş. Yani sonuna kadar o acıyı yaşıyor ve öyle veda ediyor gemiye.
Bunu bilmek açıkçası bana iyi hissettirdi, çünkü zihnim beni terk etse bile sen son ana kadar kalbimde yaşayacaksın. Belki de kalbimin sonuna kadar direnmesinin nedeni yine de sen olacaksın, Mahur.
Tamam, tamam. Sana Mahur dememden hoşlanmıyorsun. Niye bu ismi sevmedin anlamadım hiç. Belki de ben koyduğum için sevmedin. Ama sana bu isimden başka bir isim yakıştırmıyorum ve bu da benim kıskançlığım olsun. Sen Mahur'sun, mutluluk veren demek. Sen de bana mutluluk veren tek varlıksın bu dünyada. Seni gülerken görmek yemin ederim bu kalbime iyi geliyor.
Bana soracak çok soruların olduğunu biliyorum. Yüz yüze konuşmak nasip olmadı ya da ben imkanım varken bile bundan sürekli kaçtım durdum. Bunun korkaklık olduğunu düşünebilirsin ama ben böyle düşünmüyorum. Sana böyle bir şeyden bahsetmek ve senin omuzlarına böyle bir yük yüklemek hiç istemedim şimdiye kadar. Şimdi de böyle bir şey istemiyorum ama yanlış zaman da olsa anlatılmalı bazı şeyler.
Küçükken annem ve babamı kaybettikten sonra kalbimde acı olduğunu biliyordum. Sadece zamanla daha da kötü bir hal aldı. Böyle olduğunda mecburen doktora göründüm ve kalbimin olması gerekenden daha az yüzdeyle çalıştığını öğrendim. Çok yaygın bir hastalıkmış ve hastaların çoğu buna rağmen uzun yıllar yaşayabiliyormuş. Tabii ona yaşamak denirse. Kalbe küçük bir makine yerleştiriyorlar ve pille çalışıyor, inanabiliyor musun? Şu an kalbimde bir pil var. Hastanede kalbinde pil olan küçük çocuklarla bile tanıştım. Onlar da tüm hayatları boyunca bununla yaşayacaklar.
Ölüm herkes için var. Ölümün ne zaman geleceğini kimse bilmiyor. İntiharı tercih eden insanlar bile eğer ölmemesi gerekiyorsa kurtuluyor bir şekilde. Ölüm kelimesinin benim için hiçbir anlamı yoktu. Evet, hasta bir insandım ve her an ölebilirdim. Herkes gibi. Sokakta yürürken yüzlerine baktığım tüm insanlar gibi. Sürekli onun hakkında düşünmek ve kendimi daha da üzmenin bir anlamı yoktu yani. Mutlaka ölecektim ama öldüğüm güne kadar bu hayatı yaşamalıydım sonuçta. Olduğu yere kadar.
Fakat sonra hiç anlam veremediğim bir şey gerçekleşti. Ölmek istemedim. Hayır, hayır. Doğru cümle bu değil. Bu şekilde yaşamak istemedim. Çünkü bu gerçekleşen şey sendin. Tam karşı apartmanda, gözlerimin önünde büyümüştün. Abinle yakın arkadaş olmamdan dolayı seni koruma içgüdüsü vardı içimde. Bu içgüdü kendime engel olamadan bir hayranlığa dönüştü. Seni izlerken bana bakmaman için yalvarıyordum içimden, çünkü bana bakmadığında rahatça gözlerimi üzerinde tutabiliyordum ama sen hep bana bakıyordun. Sanki bunu bilerek.
Aşık olmak çok güzel bir duyguydu. Hep acı çeken kalbime çok iyi gelmişti. Senin tam yanında durduğumda, ellerini tuttuğumda, dudaklarını öptüğümde bu dünyada benden şanslı başka bir insan olamazdı.
Sonra anladım ki yaptığım bu şey sana karşı bir saygısızlık. Benimle bir hayat kuracaksın, e sonra? Zaten öleceği belli olan bir adamla. Eğer bu mektubu okuyorsan düşüncelerimde haklı çıkmışım. Senin hayatını kendimle beraber bir uçuruma mı götürecektim? Seni bu kadar çok severken nasıl bunu yapabilirdim?
Beni affet, sevgilim. Bu dünyada senden çok kimseyi sevmedim. Kendimi bile. Diğer dünyada da ve var olan tüm dünyalarda da en çok seni seviyorum.
Güneş gibi parlayan sarı saçlarından dolayısa öpmeyi diledim hep. Gözlerimi kapattığımda hayal ettiğim şeylerden biri de buydu. Seninle beraber güzel bir ömür geçirmek isterdim ama inanıyorum ki ben yokken bile sen güzel bir ömür geçireceksin. Bu hayatta en çok kendini sev, tamam mı? Kendinden vazgeçme, bunu isteme bile. Yoksa tek bir güne bile hasret olan bana yazık etmiş olursun.
Mektubu bitiriyorum. Seni seviyorum.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🦋
09.09.23 ve bugün Batı Mahallesi 1 yaşını doldurdu. Bitmesine rağmen ben bu hikayeyi hiç unutmadım ve çok istediğiniz mektubu sizlerle paylaşmak istedim. Yazarken ağladım, peki siz ne hissettiniz?