Benim için,kelimeler kifayetsiz kaldığında henüz on yaşındaydım. Defalarca tek kaldım. Defalarca düştüm, kalbimin atmadığını hissettiğim zamanlar oldu.Her şeyin üstesinden bir şekilde geldim.Çünkü gelmek zorundaydım. Bazıları, kendi yaşayacağı hayatı, tesadüfleri, aşkını, sevgisini, acısını kendi elleriyle hazırlardı fakat benim bileklerim kesikti kalmıştım öylece ortada.
Ne ileri gidebilmiştim ne geri...
"Hadi güzelim hazır değil misin hala ?" Diyerek odaya giren Ecem'e bakmadan hemen önce gerdanlığımın tam üzerindeki boynumu saran kolyeyi düzelttim. "Hazırım. Gidelim."
Gülümseyerek benim koluma girince ona bakıp ufak bir tebessüm ettim. Hakkını ödeyemezdim, gece gündüz demeden peşimde gezmişti.
"Geldiniz mi ?" Dedi Haktan biz merdivenin son basamağını inerken. Beni baştan aşağı süzüp gülümsedi. Bende şiş göz bebekleri kanlanmış gözlerimi sundum onun kahverengilerine.
"Dikilecek miyiz böyle ?" Cemre'nin sabırsız hali sesine yansırken yavaşça kolundan çıkıp önden çıkmıştım kapıdan. Bedenime değen soğuk hava hafiften titretse de üzerimdeki kot monta biraz daha sarıldım. Yapacak başka bir şey yoktu.
Arabaya binince Haktan yine şöför koltuğuna geçip kuruldu. Ağrıdan çatlayan başımı koltuğun başına yaslayıp gözlerimi kapattım.
Sessiz geçen yolculuk sonunda boş karanlık sokağın sonundaki villanın önünde durdu Haktan. Araba durunca toparlanıp bitkin bedenimi dışarı attım.
Derin bir nefes alarak koca evde gözlerimi gezdirip Ecem'e döndüm." Çok kalmasak ?"
Dedim varla yok arası çıkan sesimle. Gülümseyerek başını sallayıp beni onayladığında hep birlikte kapıyı çaldık ve çalışanlardan biri aracılığıyla eve girdik.
Hepimiz bahçeye yönelmiştik, çünkü herkes oradaydı.Aksi düşünülemezdi değil mi?
Bahçeye adımımızı atar atmaz herkes bize dönüp toparlandı." Hoşgeldiniz !"
Doğa'nın neşeli sesi ortama renk katarken aynı zamanda gelip bize sarılarak selam vermişti. Havuzdan yansıyan ışık ortamı aydınlatırken yanan mangalın kokusu her tarafa yayılmıştı.
İçkiler, içecekler, aparatifler cart, curt...
"Naber haktan ?" Özgür ile Haktan konuşmaya başlarken bende Bizim Miraç'ların, diyorum çünkü onlar ayrı bir kısımda oturuyordu. Kafamla hafifçe gülümseyerek selam verdiğimde hepsi birden karşılık vermişti.
Çağla,o benim yüzüme bile bakmamıştı. Kaldı ki, Haktan'ın yanına ışınlanmıştı resmen.
Herkes birbiriyle sohbet edip vakit geçirmeye başlarken, içkiler için kurulmuş masaya yaklaşıp, rasgele bir bardağı doldurdum.
Havuzun başında duran, süs salıncağa yaklaşıp oturdum. Herkesten uzak, kafa dinleyeceğim bir yerdi. Başımı salıncağın demirine yaslayıp bir sigara yaktım ve elimdeki bardağı dudaklarıma götürdüm.
Aslında fazla içen biri değildim,gerektiğinde...
Ben buralara geldiysem, kimse sayesinde gelmedim. Kendi başıma, tek tabanca geldim. Onun için şimdi kimsenin umrunda olmamak oturup salya sümük ağlayacağım bir durum değildi.
Canım yanarsa,ağlardım. O'da annemin bana kazandırdığı bir huy. Hıçkırıklarımı bile içime atardım. Sesli ağlayamazdım. Onun içinde her ağladığımda, kriz geçirirdim. Kendimi kasmaktan.
Ama şimdi hakkını yemeyeyim, bazı duyguları sikiyim. Bazı hisleri sikiyim!
Berbat hissettiriyordu. Sürekli beynim uyuşuyordu. Bedenim, çöküşe uğruyordu.
"Tek başına içme ya.. Bende geleyim."
Başımı kaldırmadan Haktan'a baktım ama sesimi çıkarmadım. Zaten oturmayacak mıydı?
"Diyorum ki, bende artık takım elbise giymeye başlayayım ?" Kaşlarımı çatarak ona döndüm.
"O nerden çıktı."
Dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı."E sen böyle sümüklü, ağlak bir kız gibi ortada gezersen ihtiyacımız olacak." Oflayıp tebessüm ettim. "Başlarım ağlamaya Falan kalk kızım dans edeceğiz !"
Diyerek elimi tutup beni kaldırırken gülüp elimdeki bardağı salıncağa koyup parmaklarımı parmaklarına kenetlemiş Haktan'ın peşinden gidiyordum. Ellerimize kayan gözlerim gülümsememe sebep olurken birden önünü döndü lila gömleğimin omzunu düzelip uzattığı elini tuttum. Bu çocuğun naifliği beni bir gün öldürecekti.
Etrafımda döndürürken kahkaha atıp dans etmeye devam etmiştim.
Hani, saniyelerin, dakikaların, o anın durma tabiri varya. Tam olarak o durumdaydım. Her durumda yanımda olması, beni güldürebilmesi..
Sizce de çok romantik değil mi? Bence öyle.
Bedenime temas eden elleri kalbimin hızıyla oynuyor, beni delirtiyordu.
"Yeter bu kadar! Dizinin son bölümünü izleyeceğiz." Diyerek şarkıyı kapatıp bize baktı. Yüzümdeki gülümsemeyi soldurmadan kısa saçlarımı düzelttim.
"Gel, izleye-"
"Haktan! Gel sahnemiz var hem birlikte izleyelim. Serra'nın da Özgür'le sahnesi var onlarda birlikte otursun."
Diyerek Haktan'a elini uzatınca bir süre Haktan bana baktı. Bir şey demeden yanından geçip renkli pufların birine oturdum. Dizlerimi kendime çektim.
Büyük ekrana yansıyan bölümle derin bir iç çektim.
.
.
.
"Yemin ederim maydonoz Ya ! Oğlum ne istedin ZeyÇağ'ımdan?" Diyerek Özgür'ün omzuna yavaşça vuran Batur'a bakıp güldüm. "Maydonoz olmam gerekiyor Batur!"
Haktan hafif başını eğmiş Koluna sarılmış başını koluna yaşlayan Çağla'dan çok ortamla ilgileniyor gibi duruyordu.
Haktan'la sahnemiz gelince Ecem birden bağırdı. "Aha çıktı benimkiler !"
Ona tebessüm edip Haktan'a baktım. Bana bakıp gözlerimi kaçırdı ve sırıtarak ekrana baktı.
Gülümseyerek ekrana döndüm.
YOU ARE READING
My Boy | HakSer
Teen FictionSerra PİRİNÇ, intikam almak için, ders vermek için ya da süründürmek için bile öpebilir Haktan'ı. İzin veriyoruz. Haktan ZAVLAK 'da izin veriyormuş. Şey diyor hatta "I'm all yours."