10) Son Durak

14 7 1
                                    

Yılların içinden sağ çıkabilmek de bir sınavdı. Acı eşiğini gösterirdi yıllar bize. Her sene biraz daha yaşlanmamız da bu yüzdendi zaten. Her canlı acıyla büyürdü. Her yaş, o yıl bütün acılara göğüs gerebildim bak yine yıkılmadım demekti. O yaşadıklarına sabredebilmek için bir adamın sakalına ak düşerdi, bir kadının saçları ağarırdı. Bu, ya sen bu acıdan da sağ çıkabildin diyerek ölüme bir adım daha yaklaştın ödülüydü ya da bir cezaydı. Her insanın bir döneminde acı vardı eksiksiz. Bazıları sağ çıkardı bu savaştan, bazıları zamana yenik düşerdi. Kimisi yaşadıklarıyla kalırdı, kimisi de yaşadığı acının iki katını çevresine yaşatırdı.

Acı bile ikiye ayrılmıştı.

Benim acılarım benim ruhumu benden almıştı. Kimine dertlerim çok saçma gelirdi ve anlaşılmazdım.

Beni gerçekten dinleyen üç kişi vardı.

En küçük çocukken bile insanların çocukluk arkadaşı olmasına hep imrenerek bakmıştım. Eren ve Kumsal'a da öyle.

Benim her anımı görmemişlerdi, ilkokulda beraber değildik, ortaokulda da öyle. Lisede tanışmıştık ve onlar benim hayatımın dönüm noktası olmuşlardı.

Öncesinde ertesi günü belli olmayan, hayatı öylesine yaşayan ve ne yapacağını bilemeyen biriydim.

Onlar bana gelecek vaad etmişlerdi. Beraber okuyacağız, beraber geleceğimizi yazacağız demişlerdi. Gelecek geçmişten geçerdi, onlar benim geçmişimdeki kapanmamış yaraları kapatmışlardı.

Bir ara ayrılmamız gerekmişti, ayrılırken Eflal koparız demişti. Bunun üzerine dört yıl geçmişti ve biz hala kopmamıştık.

Bizi birbirimize bağlayan görünmez bir ip vardı sanki. Her yolum onlara çıkıyordu. Onların da öyle.

Biz birbirimizin acılarını o anlatmadan görüyorduk. Bizde herkes birinin yarasını kapatıyordu.

Ve bugün bir acının daha altından kalkacaktık. Çok zor olacaktı, belki arkadaşlığımızı sarsacaktı.

Ama olacaktı.

Asansörden indiğimizde Aden ve Eflal didişerek odalarına girip eşyalarını toplamaya gitmiş, Leo da odasına geçmişti. Ve ben yaklaşık on beş dakikadır Kumsal'ın kapısını izliyordum.

Kapının kartını aşağıdaki resepsiyondan almıştım, Kumsal muhtemelen uyuyordu. Kapıyı kartla açıp odaya girdim. Yatağa çapraz yatmıştı, hâla yarı baygın yatıyordu. Odanın içi alkol kokuyordu. Balkonun sürgülü kapısını açtım. Kumsal'ın yanına doğru ilerledim ve yatağın ucuna oturdum. Saçları yüzüne düşmüştü. Elimle saçlarını yüzünden çektim.

"Kumsal" dedim koluna dokunarak. "Kumsal,"

Sanırım eskiden olduğu gibi hâla öğlen on ikide uyanıyordu ve alkolün de etkisiyle bunun üçe kadar yolu vardı.

"Kumsal artık kalkaman gerek, ayrılacağız bugün otelden"dedim kolundan tutup daha hızlı sallayarak.

"Ya sabah sabah ne oluyor?"dedi ağzında geveleyerek. "Diğerleri benimle uğraşamadı seni mi gönderdi?"

"Seninle konuşmamız gereken bazı konular var. Annenin evi duruyor değil mi, baban satmadı?"

"Annemin üzerine kayıtlı bütün mal varlıkları beni vasisi olarak gösterdiği için bana ait. Yani benim onayım olmadan kimse bir şey yapamaz." dedi ve gözlerini hafif aralayıp kafasını kaldırdı. "Sabahın bu saatinde annemin evini sormaya  ve konuşmak için gelmedin değil mi? Bir sorun mu var?"

"Konuyu hepimiz konuşacağız ama öncelikle benim sana söylemem gereken birtakım şeyler var," dediğimde yattığı yerden doğruldu. Ve beni dinlemeye başladı.

Lotus Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin