Kayıp hayallerim vardı benim. Peşinden koşmak istediğim ama zamanla kaybettiğim. Onlar peşimden gelip beni teşvik de edebilirlerdi, şayet onların peşinden koşmam için.
Ama ben onları kaybetmiştim, onlar benden vazgeçmişti.
Yerlerine yenilerini koydum, yeni hayaller kurdum; hiçbiri onlar gibi değildi.
Sesini kaybetmiş insanların sesi olmak istemiştim, onlara aydınlık kapı aralamak; yapamamıştım.
Gerçekleri görmekten korkan insanların cesareti olmak istemiştim; yapamamıştım.
Ama yapamadıklarımdan ibaret değildi tabii ki hayatım. Yaptığım şeyler de vardı. Kendime bir söz vermiştim, bana değer vermeyen insanları hayatımdan çıkaracaktım; çıkarmıştım.
En yakınımda olsa bile beni tanıyamayan insanlara kendimi tanıtmakla vaktimi harcamayacaktım; harcamamıştım.
Kulaklarımdaki melodiden sıkılınca telefonumla müziği kapattım. Sabahın az da olsa tenime çarpan serinliğinden eser kalmamıştı. Ben çıktığımda sabah beşe geliyordu, şimdi saat yedi çeyrekti.
Ben çıktıktan on beş dakika sonra Leo aramıştı. Geçen sefer olanlardan sonra bir daha ortam gerilmesin diye açmış koşuya çıktığımı ve bunu not olarak bıraktığımı söylemiştim, not bırakmama rağmen neden haber vermeden çıktın diye azar yemiştim.
Not bıraktığıma şükretmeliydi.
Bir köşede açık büfeden su alıp banklardan birine oturdum. Suyu açıp kana kana içtiğimde yorulduğum kafama ancak dank etmişti. Sahildeydim, benim gibi koşuya çıkan bir çok insan vardı.
Dün akşam yaşananlar asla normal değildi, böyle bir şeyin normali olamazdı. Bizden vazgeçmesi hiçbir şey, kendi hayallerini hiçe sayması kabul edilebilir gibi değildi.
Sen de aynısını yaptın Umay.
En neşeli ve en naif ruhlu olanımız bile bunu denemiş bunu yapmaya çalışmıştı.
Sahi yapmayı denediği şey gerçekleşseydi ne yapacaktık, ne durumda olurduk?
Düşünmek bile istemiyordum.
"En çok da düşüncelerinle boğuşurken büründüğün sessizliğini özlemişim Umay."
Tanıdık gelen sese kafamı çevirdiğimde elinde iki simitle başımda dikilen Mert'i gördüm. Neden hiçbir yerde huzur yoktu?
Yanıma oturduğunda elindeki simitleri aramıza koydu. "Neden senden kurtulamıyorum?"
"Dalga mı geçiyorsun?"dedim hiddetle ve ayağa kalktım Cidden dalga mı geçiyordu yanıma gelip sorma zahmetinde bile bulunmadan oturan oydu?
"Kavga etmeye gelmedim, eğer öyle olsa iki simitle gelmezdim, otur konuşmamız gereken konular var."dedi yanındaki poşetten bir parça simit çıkararak.
"Emredersin başka bir isteğin? Ya bakıyorum da ben yokken senin baya bir tarafların kalkmış, benimle emir cümleleriyle konuştuğuna göre."
"Sen yokken hayatımda ne değişti bir bakalım," Karşımda oturmuş simit yiyordu. Kamera şakası falan mıydı? "Öncelikle hayatımı kimseye bağlamamam gerektiğini anladım, karşımdaki kişiyle konuşurken onunla bana yaşattıklarıyla doğru orantılı olarak konuşmam gerektiğini anladım."
"Bunlara beyninle karar vermediğine şu an emin oldum Mert, belli ki benim yokluğumda kalkan götünle karar almışsın. Ama sen de haklısın, olmayan bir şeyle karar veremezsin."
"Sınırlarını aşma istersen, karşında eski Mert yok."
Histerik bir kahkaha attım. "Hadi ya? Beş yıl önceki Mert'le şimdiki Mert arasında ne gibi bir fark var ben göremiyorum?"
Sinirlenmeye başlamıştı, dişlerini sıkıyordu. "Seninle insan gibi konuşmaya gelmiştim ama maalesef ki sen onu bile hak etmiyorsun. Daha fazla sana dayanmadan konuya gireceğim, arkadaşlarım nerede?"
"Oradan bakınca arkadaşlarının bakıcısına mı benziyorum?"dedim umursamazca.
"Kerem ve Kaan birlikte kulüpten çıktıktan sonra geri gelmemişler. Dün akşam kulüp için önemli bir geceydi, bunu kaçırmalarının imkanı yoktu, kulüp için tüm söz sahiplerinin olması gerekirdi. Onların bunu unutup gelmemesi için sebep olacak kişiler de ne hikmetse İstanbul'dalar. Sana da biraz acayip gelmedi mi?"
Kaan Aden'i, eskiden sevdiği kızı her şeyin önünde tercih etmişti. Kerem de aynı şekilde onun için kalmıştı.
"Dediğim gibi arkadaşlarının çetelesini tutmadım bilmiyorum. Onları ve kendini bizim çevremizden uzak tut. Her biriniz hiç beklemediğimiz yerden vurdunuz, arkadaşlarına söyle arkadaşlarımdan uzak dursunlar."
Tam arkamı döndüğüm sırada bir el kolumu sertçe çektiğinde ne olduğunu anlayamadım. "Benimle nasıl konuşman gerektiğini hâla anlatamadım değil mi?"
Gerekeni yapacağım sırada bir ses duydum. "Bir kadınla nasıl konuşacağını öğrenememiş olman yetmemiş gibi bir de fiziksel şiddet uygulama girişiminde bulunuyorsun, sizin soyunuz ne zaman kuruyacak?"
Kafamı sese çevirdiğimde karşımdaki yabancıyı tanıyamadım ama yüzünü bir yerden hatırlıyor gibiydim.
"Sen kimsin kardeşim?"dedi kolumu sıkan dağ ayısı.
"Ah hayır, senin gibi ilkel çağdan kalmış mağara adamıyla biyolojik olarak olmasını geçtim, hiçbir şekilde kardeş olamayız." Yabancı yaklaşarak kolumu Mert'in elinden kurtardı. "Sen önce diksiyon dersine sonra da psikoloğa gidiyorsun."
Mert adama kolunu kaldırdığı sırada adam Mert'in kalkmış kolunu tutarak çevirdi ve yere çökmesini sağladı. Mert acıyla sızlanırken adam Mert'i itti ve Mert yere düştü. "Eğer tam şu anda burayı terk etmezsen seni bir Cumhuriyet Savcısına saldırıdan şikayet ederim, gün ışığı görmemen için elimden geleni yaparım."
Şimdi hatırlamıştım, bu tanıdık gelen adamı.
Pamir Ege Karahan.
Mert tek kelime edemeden sinirle ayağa kalkıp ayaklarını yere vura vura uzaklaştığında söylenecek başka bir söz kalmamıştı.
"Merhaba, Pamir Ege Karahan. Böyle tanışmak istemezdim ama, Eren Demir Davasını alan savcıyım."deyip elini uzattığında üzerimdeki şaşkınlıktan kurtularak elimi uzattım.
"Memnun oldum, Umay Yıldız. Ama sizin burada olmanızdaki sebebi tam olarak anlayamadım."
"Davayı tekrardan açacağım ama öncelikle konuşmamız gerekiyor. Siz ve sizinle birlikte bu olaya tanık olan tüm kişiler. Olayın üzerinin örtüldüğü bariz bir şekilde ortada ve ben bunu birinci dereceden tanıkları dinleyerek gerçeklerle kapatmak istiyorum."
"Davanın açılmasını bu kadar erken beklemiyordum."dedim ciddiyetle. Çünkü gerçekten bu kadar çabuk beklemiyordum.
Güldü. "Yalanlar, yanlışlar.. Hepsinin bir gün, gün yüzüne çıkacağı bellidir. Benim sezgilerim kuvvetlidir diyelim."
"Size güvenebilir miyiz?"dedim tereddütle. İyi bir savcı olduğu belliydi ama kimden ne çıkacağı belli olmazdı.
"Haksızlığa uğramış herkes için kapım her zaman açıktır. Eğer gerçekten haksızlığa uğramışlarsa."
"Pekâla, nereden başlayacağız?"
"Diğer tanıklarla birlikte sizi tanımak ve ona göre hareket etmek istiyorum."
"Tamam, şimdi müsaitseniz gidelim?"
"Tabii, arabam ileride." Başımı sallayarak onayladığımda yürüyerek arabasına bindik. O sırada Kumsal'a mesaj attım.
𝑲𝒖𝒎𝒔𝒂𝒍: Kumsal evde kim varsa uyandır, şu davanın açılması için vekalet verdiğimiz savcı beni buldu onunla geliyoruz.
𝑼𝒎𝒂𝒚: Sabahın köründe kalkıp gitmişsin zaten Leo sabah teker teker hepimizi uyandırıp bize seni sordu. Aramış seni açtığında notu yeni bulmuştu onun sayesinde uyandık hepimiz. Hiçbir şey olmamış gibi kahvaltı yapıyoruz :)
𝑼𝒎𝒂𝒚: Kerem ve Kaan evde mi?
Evet gitmediler, Kaan hâla Aden'e kaçamak korkulu bakışlar atıyor. Arkasında bırakıp gitmekten de korkuyor tam çözemedim.
Belirli belirsiz sırıttığımda içinde bulunduğum ortamı düşünerek sırıtmayı kestim.
𝑼𝒎𝒂𝒚: Gelince konuşuruz, kimse bir yere ayrılmasın.
𝑲𝒖𝒎𝒔𝒂𝒍: Tamam, bekliyoruz.
"Nereye gidecektik?"diyen Savcının sesini duyduğumda daha fazla oyalanmadan telefondan konumu açtım. Hâla tam olarak yerini kavrayamamıştım evin yerini.
"Çok afedersiniz, yer-yön hafızam normalde çok iyidir ama evin yerini tam öğrenemedim."
"L 'Antica Pizzeria da Michele'i ziyaret ettiniz mi?"
"Ha?"
"L 'Antica Pizzeria da Michele?"
"Hayır gitme imkanım olmadı tam gidecekken araya bir şeyler girdi gidemedi.." Duraksadım ve kafamı savcıya çevirdim. "Siz orayı nereden biliyorsunuz?"
"Ben küçükken bir süre orada yaşadım. Annem İtalyan, babam Türk. Beni annem götürmüştü, İtalya'da yaşarken küçüktüm pek bir şey hatırlamıyorum ama orada yediğim pizzanın tadını unutamadım. Geçtiğimiz haftalarda Türkiye'ye giriş yapmışsınız. İtalya'da okuyormuşsunuz."
Bu adamı çözmem tıpkı Eflal gibi çok zamanımı alacaktı. "Evet İtalya'da okuyorum. Daha doğrusu okuyordum, okulu dondurdum. Ne zaman döneceğim bilinmez."
"Bu olay sizi neden bu kadar ilgilendiriyor?" Bu adam neden her şeyi dan diye soruyordu?
"Hep böyle bir anda konuyu mu değiştirirsiniz?" dediğimde bir kavşaktan döndük, burayı hatırlamıştım.
"Alışkanlık,"deyip geçiştirdi. "Soruma cevap vermeyecek misiniz?"
"Eren bizim için çok önemliydi, bizi tanıdıkça anlayacaksınız neyin neden olduğunu." Kumsal'ın evinin olduğu mahalleye girmiştik.
Sessiz kaldığında evin önünde durduk. Arabadan indiğimde, kendisi de inip peşimden geldi. Kapıyı çaldığımda fazla beklemeden kapıyı Leo açtı.
Bir anda bana sarıldığında tarif edemediğim buz gibi olan ama bir o kadar da sıcak olan parfümü burnuma doldu. "Dışarı çıkarken bir not bırakıp çıkamazsın."
"Bir dahakine bırakmadan çıkarım. Bıraksam kızıyorsun, bırakmasam kızıyorsun ne yapayım ya, bir karar ver." dedim homurdanarak.
Bana cevap vermeden benden ayrıldığında kaşlarını çatarak bana baktı, sonra yanımda olduğunu unuttuğum adama baktı. Tanıştırma ihtiyacı duyarak "Tanıştırayım.."dediğimde savcı lafımı kesti.
Gülümseyerek Leo'ya bakarken ne olduğunu anlayamamıştım. "Biz tanışıyoruz zaten, değil mi mio fratello?"
Leo Pamir'e sarıldığında hâla anlamamıştım ne oluyordu?
Gülümseyerek birbirlerinden ayrıldıklarında yanyana durmuşlardı, sorgularcasına kaşlarımı çatıp onlara bakıyordum.
"Tanıştırayım Umay, Pamir çocukluk arkadaşım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lotus
Teen FictionBirbirinden farklı 4 kişi adeta birbirini tamamlayan bir vücudun parçaları olmuşlardı. Hayatın getirisi onları değiştirecek miydi? Bir bütün olmaktan parçalara ayrılmış bir limana mı döneceklerdi yoksa birbirlerini tamamlamaya devam mı edeceklerdi? ...