2| yetmiş gün önce,

1.1K 135 95
                                    



Dudaklarımda sigara, bir elimde taşıyamadığım kitaplar ve diğer elimde kahve ile geç kalmamam gereken yere doğru hızlı adımlarla ilerliyordum. Yine azar yiyecektim, biliyordum. Her hafta aynı şeydi, azar yiyeceğimi bile bile geç kalıyordum.

Küçük bir kafede üst katındaki kütüphaneye her hafta kitapları düzeltmek için gidiyordum. Bu işten para kazanmıyordum. Sadece oraya gidip hesap ödemeden saatler oturup kitap okuyordum. Bu benim en sevdiğim zamanlardı.

Bu hafta sadece dokuz kitap götürüyordum. Bu demek oluyordu ki bu hafta dokuz kitap okumuştum. Bu kitapları oradan aşırdığım için kızıyordu ama olsun, ben umursamadan alıyordum. Yoğun görünen kafeye bir gülümsemeyle baktım. Buraya ilk geldiğimde sadece iki üç kişi vardı ve şimdi dolu olması beni mutlu ediyordu. Poşeti tutan elim dudaklarımda asılı kalan sigaraya uzandı ve sigaranın külünü silkip kafeye girmek üzere olduğumdan kenarda sigara için olan çöp kutularına attım. Sigarayı attıktan sonra elimdeki kahveden bir yudum aldım ve onu da başka bir çöp kutusuna attım. Kafeye girdiğimde tanıdık yüzlerin servis yaptığını gördüm. Hepsi bana başıyla selam verdi. Ben de karşılık verdim ama hızla üst kata ilerlemeye devam ettim. Merdivenleri birer ikişer çıktıktan sonra sonunda ulaşmam gereken yere ulaşmıştım.

Olmam gereken saatin üstünden iki saat geçmişti ama ulaşmıştım, yani önemli olan buydu değil mi?

"Yine geç kaldın." Bir kitaplığın arkasından çıktığında yalandan gülümsedim. "Trafik vardı?"

"Araban yok, arabayı bırak bir ehliyetin bile yok?"

"İnsan trafiği nedir bilir misin sen?"

"Bilmem, sus da geç kaldım özür dilerim de bir kere."

Alayla güldüm, "Hiç diyemem kusura bakma." dedim. Üstümdeki ceketi çıkardım ve boş bir masanın sandalyesine astım. Bu kat bu günlerde açık olmuyordu. Diğer günler öğrenciler ders çalışsın ya da diğerleri kitap okusun diye bu kata çıkılıyordu. Cuma günleri dağıtıp gittikleri kitapları düzenlediğim için kapalı oluyordu. Cuma günleri kapalı olmasının en büyük sebebi de diğer çalışanların bugünde daha erken işten çıkmalarıydı. Bu ajusshi biraz insanlık biliyordu.

Elimdeki poşeti de masanın üstüne bıraktım ve direkt işime başlamak istediğim için kitaplıkların arasına girdim.

"Nasıl geçti terapi?"

"İlk verdiği arada kaçtım."

"O kadar mı kötüydü?

"O kadar kötüydü."

Kitaplığa göz attığımda yine her şeyin yerinin değiştiğini görmüştüm. Şiir kitabını şiir kitapları bölümüne koymayan bir insan neden kitap okuyordu ki?

"Annen ne dedi kaçma işine?"

"Azarladı her zamanki gibi, başka bir şey yaptığı yok zaten."

Bir süre sessiz kaldığında annem hakkında konuşmak istemediğini anladım.

Ajusshi dediğim kişi aslında benim dedemdi. Ben onun, yıllar önce para için onu terk eden kızının oğluydum. Ona dede demememi çünkü onun bir kızı olmadığını kendisi bana söylemişti. Fakat beni burada bulduğunda bir saniye olsun bırakmıştı. Yine de onunla aramda mesafeler vardı, bunu hissedebiliyordum. Benden başka üç torunu daha vardı. Soobin, Jisung ve Changbin.

starry eyes, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin