22.12.2017Kış güneşinin perdeden sızıp gözüme ulaşması ile birbirine girmiş kirpiklerim ayrıldı. Üşüyordum, güneş üstümdeyken bile üşüyordum. Gözlerimi birkaç kez kırptım ve olduğum yerde gerinip sırtımı döndüğüm sevgilime uzattım kolumu.
Boşluk.
Nefesim tekledi, yavaşça arkamı döndüm. Onun yattığı tarafa baktım. Yerinde yoktu. Uzandığım yerden doğruldum ve odada göz gezdirdim. Hiçbir şey yoktu, hiç kimse yoktu. Yataktan kalktım ve üstüme yapışmış tişörtümü çekerek düzelttim. Muhtemelen Hyunjin duş alıyor ya da bize kahvaltı hazırlıyordu. Onu kahvaltıya alıştırdığım için mutluydum.
Gözlerim odada gezinirken kitaplığıma değen gözlerim kısıldı. Bir fazlalık vardı. Bir kağıt vardı. Üstünde sevgilimin ve benim ismimin yazdığı bir kağıt vardı.
Nefesim sıkıştı ama görmezden geldim. Kağıtta yazılanları okudum.
Hyunjin'den biricik sevgilisi Minho'ya.
Aklım durdu, ölüyorum sandım. Kalbime keskin bir bıçak girdi. Önce geri geri birkaç adım attım.
Masada duran telefonu aldım ve saate baktım.
Saat on birdi. Öğlen on biri bir geçiyordu. Bu saatte nereye gideceğini bilmiyordum ve bu beni anlık bir tedirginliğe soktu. Telefonu avuç içimde sıkarak odadan çıktım.
"Hyunjin." dedim. "Neredesin güzelim?" Cevap gelmedi. Salona değdi bakışlarım. Dün gece bıraktığımız gibiydi. Mutfağa adımladım. "Hyunjin, sevgilim?" dedim tekrardan. Sesimin titrediğini o an fark ettim.
Mutfak da dün bıraktığımız gibiydi.
Adımlarımı banyoya yönelttim. O rahatsız oluyordu ama iyiliğinden içeri bakmam lazımdı. Banyo yapıyordu biliyordum ama emin olmam lazımdı. Onun iyi olduğunu bilmem lazımdı.
Kapalı banyo kapısının siyah kulpunu indirdim ve banyoya girdim derin bir nefes alarak.
Burnuma ulaşan koku, Hyunjin'in kokusu değildi.
Gördüğüm görüntü, çıplak bir Hyunjin değildi, duştaki Hyunjin değildi.
Sırtıma binen yük ile dizlerimin üstüne çöktüm. Nefesim sıkıştı. Bir daha nefes almak istemedim. Sürüne sürüne, bedenimi esir alan titreme ile küvete yaklaştım.
Güzel sarı saçları ıslaktı. Güzel yüzü soğukta kalmış gibi bembeyazdı.
"Hyunjin." dedim çaresizce. Küvetteki bedenine ilerledim. Elimdeki telefon yere düştü. Ellerim yüzünü buldu. Yaklaştıkça artmıştı koku. Hyunjin'e yakışmayan bu kokudan nefret etmiştim. Yüzünden saniyelik ayırdım bakışlarımı, sudaki kırmızılık canımı yaktı.
Kırmızıyı severdi Hyunjin.
Ben nefret ederdim.
Titreyen ellerim, vücudunu buldu. Onu suyun içinde doğrulttum. Elim anında bileklerine gitti. Kanın aktığı yerlere bastırdım avuçlarımı. Güzel yüzüne döndüm. "Hyunjin." dedim. Yaşlar yanağımı ıslatmaya başladığında daha çok titredi bedenim. Tek avucum iki bileğini de kavradığında yerdeki telefonuma uzandım. Titremesi durmayan elimle zar zor ambulansı aradım. Konuşamıyordum, ağlamaktan sadece adresi söyleyebilmiştim.
"N'olur hızlı gelin." diye yalvarmıştım telefonu kapatmadan önce. Telefon kapandığında tekrardan yeri boyladı. Diğer elimle arkaya düşmüş güzel yüzünü kaldırdım.
"Niye yaptın bunu kendine?" dedim. "Nasıl kıydın kendine?" Hıçkırıklarım arttı. Gözyaşlarım tüm yüzümü ıslattı.
"Ama gelecekler şimdi, kurtaracaklar benim bebeğimi merak etme tamam mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
starry eyes, hyunho
Fanfictionintihara eğilimli minho, doktorunun zoruyla grup terapilerine katılır. angst. ⚠️ tw/ self harm, intihara meyilli dusunceler vb. |151022