•Esir•

4K 182 3
                                    

Ben sizi bölümsüz bırakmadım siz de beni yorumsuz ve oysuz bırakmayın he shsksj

O günün üzerinden üç ay geçmişti. Üç ayda timle kordineli olarak çalışmıştım.

İlk gün dağlık bir alanda helikopterden inip adam topladıkları bir köye gittim. İçlerinde olan ajanımız sayesinde içlerine girebilmiştim. Daha büyük işler yapmak istediğimi söylemiştim, bir teröriste. O da beni başları olan adamla tanıştırmıştı.

Bir ayda her türlü işkenceye katlanmak zorunda kalmıştım. Türk askeri size bunları yapabilir, diyerek her türlü işkenceyi yapmışlardı. Bilmedikleri daha doğrusu reddettikleri şey Türk Askeri asla onlara sığınan birine size şunlar yapılabilir diyerek işkence etmezdi. Ha bu itlere yaptığımız bir kaç şey vardı onları da hak ediyordular yani ne yapalım şimdi? 

Bir ayın sonunda artık ajan olmadığıma ikna olmuşlardı, işkenceyi sınama olarak değil eğer ajansam bana acı çektirmek için yapmışlardı. Fiziksel işkence benim için sıkıntı değildi ama şehitlerimizin arkasından atıp tutmaları, nasıl şehit ettiklerini anlatmaları beni zorlamıştı.

Bu işkencelerin hepsinin acısını iki ayda elliden fazla kamplarını patlatarak ödetmiştim. Bu gün görev bitiyordu, bu gün ana kampı patlatacaktık. Şahraz'ın yanındaydım. Olası bir saldırıya karşı plan yapıyorduk, gerizekalı.

"Zahra, şurası sen ve diğerlerinin kontrolünde olacak. Olası bir saldırıda sen ve sana bağlı olanlar ilk müdahaleyi yapacaksınız." dedi düzgün Türçesi ile.

"Tamam Şahraz, orası bende." Ben bu cümleyi kurar kurmaz camdan giren bir kurşun arkadaki paçavraya saplandı.

Çatışma çıkmışken "Geldik bebeğim, çok bekletmedik değil mi?" diye bağıran Ateş'in sesini duydum. Yüzümde bir tebessüm oluştu, aksi bir durumda şüphe çekmeyeyim diye sıkıyormuş gibi yapıp teröristlere sıkıyordum. Bir yarım saat geçmişti, çatışma devam ediyordu. Bizimkiler ortalığın anasını ağlatmıştı.

Şahraz bana doğru kendini koruyarak gelip "Kaçacağız Zahra, çabuk gel." dedi arka tarafı göstererek.

Yanlarında gitmezsem elimizden kaçacaktı, gidersem elimizin altında olacaktı. Bir anlık duraksadım ve hemen peşine takıldım. Bir pikaba binip oradan uzaklaştık. Bizimkilere durumu anlatmak için zamanım olmamıştı, bir şekilde ulaşırdım onlara.

Yolun yarısında Şehraz'ın kafama silah dayadığını hissettim. Gözlerimi açtım ve gülerek ona doğru baktım.

"Hainsin değil mi Zahra?"dedi dişlerini birbirine bastırarak.

"Aptal." dediğimde yüzünün anbean kasılması keyfimi yerine getirmişti. "Bunu anlamak için geç kalmadın mı Şahraz? Şu an anlamanı sağlayan şey ne, çok merak ettim." dedim yüzümdeki gülümsemeyi silmeden.

"Askere sıkmıyordun, bir sürü adamımı öldürdün!" dedi yüzündeki sinirli ifadeyle.

"Anladığını bilseydim daha fazlasına sıkardım, ah yazık oldu be!" dedim ufak bir kahkaha atarak. "Aman neyse bizimkiler halletmiştir."

"Gül asker gül, kampta ben güleceğim!" dedi belimdeki silahı alarak.

İki saat sonra kampa gelmiştik, beni aşağıya çekerek indirdi. İlk yaptığım şey etrafı incelemek oldu. İte kaka bir mağaranın önünde durdurdu beni ve içeri soktu. Ortada masa vardı, üzerinde el bağlamak için olduğunu düşündüğüm bir demir. Duvarlarda ise her zaman olduğu gibi 'bayrak' dedikleri paçavra... Karşı duvarın hemen altında türlü malzemeler vardı, işkence için kullanıyordular.

Şahraz bir adamına beni masaya bağlamasını söyledi. Adam gelip beni oturttu ve ellerimi, avuçlarım masaya bakacak şekilde sabitledi.

"Kamerayı getirin!" diye emir verdi. Muhtemelen işkence yaparak beni konuşturacak üstüne bir de bunu albaya gönderecekti. Çok beklerdi, canımı verirdim vatana ait bir tek sırrın kelimesini bile bu haine vermezdim!

Şahraz mağarada volta atıyordu. Kamerayı getirip tam yüzümü alacak şekilde kurdular. Şahraz suratını bir maske ile kapatmıştı.

Adam "Başladı" deyince gelip karşıma oturdu.

"Söyle bakalım Zahra, rütben ne?" dedi.

"Aa Şahraz olmuyor böyle, bu sohbet ilerlemez! İlk dakikadan rütben ne falan. Senin bunları deneyimlemen lazımdı. Buraya gelen hangi Türk size istediğinizi verdi!" dedim gülerek. 

"Eğlenmek mi istiyorsun?" dedi.

"He ya canım çok sıkıldı biliyor musun? Bak ama baştan söyleyeyim örgüte ilk girerken yaptığınız işkenceler bana sökmez, senden daha yaratıcı bir şeyler bekliyorum." dedim göz kırparak. Kamera tam yüzümü çekiyordu. Ne olursa olsun 'Türk askeri acısından ülkesini sattı.' dedirtmeyecektim.

Şahraz elinde tek bir aletle geldi; kerpeten.
Tırnaklarımı sökecekti. Geçip karşıma oturdu.

"Bak bunu sana yapmadık değil mi? Yaratıcı mıymış?" dedi gülerek.

"Yapmadınız ama pek yaratıcı bulamadım. Gerçi dağda kitap okumanı da bekleyemezdim, hayal gücün sönük kalmış." dedim aynı şekilde alaycı bir tavır takınarak.

İlk tırnağımda sabitledi, çekmeden önce "Türk bir ölür ama bin dirilir! Ben ölsem bile bir başkası alacak öcümü ama ben vatan haini diye anılmayacağım!" dedim ona. O kenisine söylediğimi sandı ama ben kameradan beni izleyecek olan time söylemiştim bunu.

İlk turnağımı çekti, bağırmamak için dişlerimi birbirine kenetledim. Onlara bu zevki tattırmayacaktım. İkinci tırnağa geçti, sonra üç, sonra dört, beşinci tırnakta kendimi sıksam da bir 'ah' çıktı ağzımdan. Bunun için kendime küfür ederken bu kadar dayanabildiğim için kendime şaşırdım. Bu acı bana bile fazlaydı. Daha fazla acıya dayanamayınca gözlerim yavaş yavaş kapandı, kafam önüme düştü.

Ve son

Nasıldı?

ASKER| ASKER SERİSİ 1.KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin