19. Bölüm

2.3K 152 42
                                    

Şu Eylül'ün kilosunda anlaşalım.

Şimdi, resimde ki Eylül'ün yüzü uyuyor ama resimde ki kiloda olan Eylül, bu Eylül değil. Burada ki Eylül, biraz daha zayıfı. Yani mesela o kız 75 kiloysa, Eylül, 60 kilo. Sadece, boyu uzun, kemikli bir yapıda ayrıca sıkı bir ete sahip olduğu için iri gösteriyor. Bazı insanlar da fırsat bilerek dalga geçiyor veya 'zayıfla'diyor. Hepsi bu. Umarım anlatabilmişimdir.*_*

Keyifli okumalar!:)

Koca bir hafta geçmişti. Koca bir hafta! Bu bir hafta da, sabah, akşam, ne zaman yemek yesem hep kusmuştum. Her defasında bıkmadan kusmuştum. İsteyerek...

Her ne kadar iğrenç olsada, zayıfladığımı düşünerek kusuyordum.
Tuhaf gelecek ama, kusarken rahatlıyordum. Gerçekten rahatlıyordum. Kusmadan önce ki kilo almayı düşünen karamsar duygularım, kustuktan sonra o duygular denizde boğuluyordu.

Umudum da ona göre artıyordu. Zayıflama umudum artıyordu. Zayıflayacaktım. İnsanlar tarafından aşşağılanmak yerine, zayıflık konusunda taktir edilecektim. Bunlar, beni avutan duygulardı işte. Ne kadar çok zayıflarsam, o kadar çok takdir edilecektim.

Benimle dalga geçildiği zamanlarda eve gelip yorganları ağzıma alıp sıkarak ağladığım günleri bilirdim. Her gece vücudumdan dolayı isyan ettiğimi bilirdim. Bunlar kolay şeyler değildi. Bunlar yenilir yutulur şeyler değildi.

Anılarım aklıma geldiğinde ofladım. Gözlerim dolmaya başlayınca, oflayarak çalışma masamdan kalktım. Dolabımın karşısına geçip, yiyecekleri çıkardım.

Halının üzerine döktüm. Her strese girdiğimde çârem bunlardı işte. İlacım bunlardı.

Kek paketini açarken yanaklarımdan yaşlar süzülüyordu. Aniden hızlı hareketlerle kek paketini açıp ağzıma attım. Çiğnemeden yuttum, daha sonra cips paketini açıp avucuma doldurdum. Ağzıma atıp hızlı hızlı çiğnerken, gözlerimden yaşlar firar ediyorlardı.

Yemeye devam ettim. Hızlı hızlı yerken, ben bile neyden ne kadar yediğimi unutmuştum. O kadar hızlı yiyordum ki, peşimden at koşturuyorlardı sanki.

Hızlı yememin sebebi; odaya birinin girip, beni bu hâlde görmesi. 

Bilirsiniz, kilolu insanlar yemek yedikleri zaman ayıplanırlar. Onlara göre bu tür şeyler yenilmemelidir. Ne yanlış bir düşünce!

Kilolu insanlara 'Yemek yeme!' Gibi kısıtlamalar yapılacağına,' Kalorisi yüksek olan yiyecekleri yeme, yoksa daha fazla kilo alırsın.' Denmelidir bana göre.

Bir de asla kıyaslama yapılmamalıdır.
Annem karşı komşumuzun kızıyla beni çok kıyaslar. 'O zayıf, o güzel, o kendine bakıyor.' Gibi gibi.

Onun annesi de beni çalışkanlığım ile ilgili kıyaslar. 'O derslerine önem veriyor. Çalışıyor. Senin gibi mi?!' Tarzı cümleler.

Bir insanı bir insanla kıyaslarsan, kişi kıyaslanan kişiyi gözünde mükemmel görür. Onun gibi olmak ister. Ona özenir. Onun hiç kusuru olamazmış gibi kabul eder. İşte bu kötü. Yerine göre kötü tabi.

Sessizce odadan çıkıp, karşımda ki banyoya ulaştım. Ev halkı bu saatte uyuyordu. Ancak yinede, ses çıkarmamam gerekirdi.

Banyonun gıcırdayan kapısını açıp, içeri girdim. Musluğun sesini açtım, ardından klozete oturdum. Akşamları sürekli musluğu açardım, artık su faturasında büyük bir yükseklik artarsa şaşırmazdım.

Parmağımı ağzıma soktum, kısa süre sonra öğürdüm. Ardından az önce yediğim tatlı yiyecekler, ağzımdan pis bir şekilde çıktı.

Bir kez daha öğürmeyle, her şey iğrenç bir şekilde ağzımdan çıkması ile beraber, midemde ki şişkinlik de gitmişti.

Yorgunlukla duvara sindim. Derin derin nefesler aldım. Elimi karnıma koydum. Ağzımda ki iğrenç tat, her zamam ki gibi baş gösterirken, sabret Eylül dedim. Sabret Eylül, kurtulacaksın.

Gözlerimden yaşlar akarken," Sabredeceğim...birkaç ay sonra...bu bitecek... birkaç ay sonra zayıflayacağım...sonra kusmayı bırakacağım...sabretmem gerek sadece... zaten iki haftası gitti. Geçecek..." diye kendimi teselli ettim, derin derin nefesler alırken.

Klozetin düğmesine basıp, kustuğum şeylerin gitmesini bekledim. Yüzümü buruşturdum. Daha sonra lambanın ışığını kapattım. Ardından aynanın karşısına geçtim. Aynadan karanlık olduğu için hiçbir şey görünmüyordu. Sadece aynaya düşen siyah bir gölge...

Ağzımı musluğun altında yıkayıp, ellerimi sabunladım. Kusmuk kokusundan arındığımda, sessizce lavabodan çıktım. Uyumam gerekti. Yarın okul vardı.

Servisten inerken, bir teşekkür dahi etmemiştim. Bir hafta geçmişti, ancak ben hâlâ alışamamıştım. En arkada sessiz bir yeri seçiyor, kimse gelip sohpet etmesin diye de kulaklıklarımı takıyordum. Gerçi, insanlar benimle sohpet etmezlerdi!

Yalnızsın, Eylül.

İlk üç ders bitip, teneffüse girdiğimizde, Deniz'le her zaman ki gibi kantinde oturuyorduk. O, her zaman ki çayını almıştı, ben ise hiçbir şey.

"Kızım sen hiç yemek yemez misin? Lan tanışalı bir buçuk hafta oldu, karşımda yemek yediğini görmedim. Yemeği bırak, su içtiğini dahi görmedim. Güneş enerjisi ile mi besleniyorsun, napıyorsun?" Dediğinde yerimde dikleştim.

Hafif tebessüm ederek," Yok, ben sabahları kahvaltı edip de gidiyorum.  Ondan dolayı acıkmıyorum." Diye yalan söyledim. Yalan, bu aralar akşam yemeği bile yemiyordum.

Annemlere 'ben sizden önce yedim' yalanını veya 'ben tokum' yalanıyla yemiyordum. Karnımda ki açlığı ise bir müddet bastırmak için de, kırmızı elma veya bitki çayı içiyordum.

Tabi, mühsil ilaçları, laksadif ve laxavetleri de kullanıyordum.

Şimdi kalkıp da Deniz'e, ben insanların arasında yemek yemekten utanıyorum. Dalga geçerler diye korkuyorum. Zayıflamak içinde kolay bir yöntem buldum, zayıflamaya karar verdim diyemezdim.

"O kadar çok saat geçiyor, hiç acıkmıyor musun? Şahsen ben olsam, iki saat sonra hemen acıkırım." Dediğinde, başımı önüme eğerek,utangaç tavırla," O sensin, bu da benim." Dedim. Onu dememden sonra, daha bir şey söylemedi.


BULİMİA ÇAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin