22. Bölüm

3.7K 143 197
                                    

Multimedia; Deniz'imiz! :)

Not; Bu bölümü duygusal bir şarkı ve empati kurarak yavaş bir şekilde okumanız tavsiyemdir.

Keyifli okumalar! :)

Ön yargı.

Şüphesiz; en büyük engel.

Bana göre ön yargı, kalın, siyah, sert duvardan farksızdı. İçini karartacak kadar koyu bir siyah, kaya gibi sert, kalın bir duvar.

O duvarın arkasında ise, rengârenk, renkli bir hayat var.

Herkesin kalbinde kalın ve sert duvarlar vardır. Önemli olan onların olması değil, onları yıkabilmektir.

Gözünüzde ki kalın gözlükleri çıkarıp, hayata yanıltıcı olmayan gözlerle bakarsanız, kalın, siyah duvara bir darbe vurursunuz. Her bir görüş açınızda, o duvara bir darbe vurursunuz. Hayatı yaşayarak, önünüze türlü türlü fikirler çıka çıka o duvarları ya yıkarsınız, ya da daha kalınını örersiniz.

Daha sonra o darbeler büyür, büyür ve kırılır. O duvar yıkılır.

Sonra ne olur? Rengarenk ve ön yargısız hayata merhaba dersiniz!

Gözlerimi açıp, tavana diktim. Boyası beyaz, pürüzlü tavanı incelerken, düşüncelerim aklımda tur atıyorlardı.

Gerçekten, bazen düşüncelerimden sıkılıyordum.

Dün akşam yemek yememiştim. Aileme, tokum yalanını söylemiştim. Önceden hatırlardım da, yalan söylerken elim ayağıma dolaşırdı. Parmaklarımla oynar, gözlerimi kaçırırdım. Şimdi ise günlük rutin hareket gibi her akşam düzenli yalan söylüyordum.

Ancak vicdan azabı çekmiyordum.

Çünkü biliyordum, umut ediyordum. Bu yalanları boş yere söylemediğimi... İki ay sonra aynaya baktığımda çok farklı bir Eylül olacaktı karşımda ki...

Herkes şaşıracaktı.

Tutunduğum bu dal inşAllah kırılmaz ümidiyle, yataktan kalktım. Okul formalarımı üzerime geçirirken, vücudumu da görmüştüm. Aynaya bakmasam bile, vücudumu elbette ki görüyordum.

Ancak aynaya bakmak çok başka bir şey'di. Aynalar yalan söylemezdi. Direk gerçekleri önümüze sunarlardı. Ne yansırsa onu gösterirlerdi. Ben, şimdilik gerçekleri görmek istemiyorum. Gözlerimiz de bize gerçekleri gösterirdi, ama ayna daha netti bana göre.

Saçlarımı açık bırakıp, ellerimle şekil verdim. Küçük, makyaj aynamdan yüzüme baktım. Vücuduma değil, sadece yüzüme...

Yeşil gözlerim yorgun gözüküyordu. Gözlerimi sımsıkı kapatıp, tekrar açtım. Gözlerim şimdi ifadesizdi.

Saçımı da düzeltip, telefonumu elime alıp, servisi beklemeye başladım. Kapının önüne gelen servisi fark etmemle, koltuktan kalktım. Dış kapıya doğru yürürken, abim odasından çıktı. Göz göze geldiğimizde, ifadesizce ona baktım. O da bana ifadesizce bakıyordu. Benden bir şeyler söylememi bekliyor gibiydi. Ya da neden beklesin ki?

Boşverip, dış kapıya yürüdüm. Arkamdan," Sanada günaydın ve iyi dersler, Eylül." Dediğinde bile aldırmadan yoluma devam ettim.

Beni şu anda bu lanet servisin koltuğunda olmamı sağlayan şahıs; abimdi. Bir de benimle konuşma çabaları gereksizdi. Alayla güldüm.

Aslında benimle konuşma çabaları bile, çıkar içindi. Herkesin çıkar içindi. Kesin benden para falan istemesi içindir.

Ben hep böyle düşünürdüm. Yeşim ve Nisa'ya da öyle...

BULİMİA ÇAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin