2.6

492 33 9
                                    

Helloo, helloo, helllooo !!!

Uzun bir aradan sonra karşınızdayım. Kitaba olan ilgi için teşekkür ederim 🤍

Keyifli okumalaar^^^

*

Özgür'den...

Uyanmıştı.

18 saatin sonunda uyanmıştı.

Beklediğimiz o an gelmişti.

Can'la beraber stresli bir şekilde doktorun odasında bekliyorduk. Uyandığı haberini aldığımız an koridordaki o sevinç içimi ısıtmıştı. Kapanan perde açılmıştı ve çiceğimi görmüştüm. Onla göz göze geldiğimizde onun gözlerinde sadece korku vardı. Korku...

Korkuyordu. Hemde çok. Her şeyden korkuyordu. Ölmekten, acı çekmekten, bizi bırakmaktan...

Doktorun odaya girmesiyle olduğum yerde kıprandım ve odak noktamı ona verdim.

"Murat abi?" Can'ın sorusuyla beraber adı murat olan doktor hafifçe tebessüm etti ve koltuğuna oturup konuşmaya başladı.

"Evet," diye mırıldandı. "Her şey başından beri düşündüğümüz gibi gidiyor. Açelya'nın vücudu artık savaşamıyor. Vücudu bu hastalığa karşı direnç gösteremiyor. Vücudu ne kadar bitkin olsada onu şuan ayakta tutan şey psikolojisi. Ben 3 aydır Açelya'yı ilk defa bu kadar iyi görüyorum..."

"Bundan sonrası ne olacak?" Diye soran Candı. "Hastanede kalması gerekiyor. Başından beri kalması gerekiyordu zaten. Ama bu saatten sonra onun asla hastaneden ayrılmasına izin vermem, veremem. Onu ikna edin. Hastanede kalmaya ikna edin. Son zamanlarını dışarıda yaşamaya devam ederse son nefesini verirken zorlanacak. Başından beri denedin, bir kez daha dene."

"Beni yine dinlemeyecek. Ama onu ikna edebilecek birini tanıyorum." Can cümlesinin ardından bakışlarını yavaşça bana çevirdi. Ben mi? Onu ben mi ikna edeceğim?

Şaşkınlıkla Can'a baktıktan sonra bakışlarımı doktora çevirdiğimde bana tebessüm ediyordu.

"İkna etmeye çalış. Açelya'yı hastanede kalmaya ikna et." Dedi. "Onu istemediği bir şeye zorlayamam. O bu hastanede kaldığı sürece Vücut direnci ne kadar iyi olsada gene mental bir çöküş yaşayacak. Ben onu zorlayamam."

"Yapmak zorundasın Özgür." Can'ın sesiyle ona doğru döndüm. Yapamazdım...

*

Açelya'dan...

Bomboş bir oda. Aslında boş değildi. İçinde ben vardım. Ve tonlarca tıbbi eşya. Ama burası hastane odasıydı. Benim için sadece boşluktan ibaretti. Gözlerimi yatağımın karşısındaki genişce duran cama çevirdiğimde arkadaşlarımı gördüm.

Vefa, Arif, Melis, Melih, Kutay, Sinem... Hepsi hastalığımı öğrenmişlerdi. Ben onlardan aylarca saklamışken şuan herkes öğrenmişti.
Ama görmek istediğim kişiler bunlar değildi. Abim ve Özgür neredeydi? Şuan bana ilaç olabilecek tek kişi onlardı.

Onları çok korkutmuştum, bunu tahmin edebiliyordum. Kim bilir bu hastane odasında kaç saattir uyuyordum. Kim bilir bu odaya kaç saattir mahkum olmuştum. Bu hastaneyi terk ettiğim an derince bir nefes alıcaktım.

Cama yansıyan kendimi gördüğümde altın rengi saçlarımın yerini boşluk aldığını fark ettim. Kocaman bir boşluk... Artık altın rengi saçlarım benimle değildi ve yakında bende kendimle beraber olamayacaktım.

Odanın kapısının yavaşca açılmasıyla içeri giren kişi bu odaya adeta bir güneş gibi doğmuştu. Özgürdü bu. Onu görür görmez yattığım yerde doğrulmaya çalışsamda fayda etmedi. Bir milim bile kıpıldayamadım.

"Çiçeğim," Yavaş adımlarla bana doğru yaklaştı ve yatağımın ucuna oturdu. Yorgun gözleriyle bakıştığımda çok uzun bir süredir burada olduğumu fark ettim. İki eliyle yüzümü avuçladı ve dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. "Nasılsın?" Diye sorduğunda omuz silktim.

"Bu hastane ortamından çıktığımda daha iyi olacağım." Dediğimde yüz ifadesinin değiştiğini fark ettim. Elleriyle avuçladığı yüzümü bırakıp, serum takılı olan elime yöneldi ve elimi tuttu. "Bu kez değil güzelim." Bakışlarını benden kaçırdı ve konuşmaya başladı.

"Artık burası bizim evimiz."

Artık burası bizim evimiz.

Söylediği bu cümle kulaklarımda yankılanırken kendime gelmem uzun sürmüştü. Sona mı gelmiştim? Gözlerimde oluşan yanma hissi ve ardından yanağımı ıslatan birkaç su damlasıyla gözlerim tekrar Özgür'le buluştu. Gözleri hızla doldu ve başını olumsuz anlamda salladı.

"Sona mı geldim?" Diye sordum çatallaşan sesimle. Yüzümü tekrar avuçladı ve gözyaşlarımı hızla sildi. "Artık burdayız. Bizim evimiz burası Açelya. Sen bu hastane odasından nefret ediyorsun ama ben burayı senin için çok güzel bir hâle getireceğim. Artık buradan nefret etmeyeceksin. Çünkü burası bizim evimiz olacak. İnsan hiç evinden korkar mı sevgilim?"

"Bana yine söz veriyorsun Özgür. Ben senin sözlerini istemiyorum. Bu sözlerin hiçbiri gerçekleştirilmeden ben gideceğim. Ben yarım gitmek istemiyorum." Gözyaşlarım yanaklarımı hızla etkisi altına alırken Özgür'ün yanağından bir damla yaş düştü. Serum takılı olan elimi zorlukla kaldırıp onun yanağından süzülen yaşı sildim.

"Sana 'senin için dünyayı toz pembe yapacağım' dedim. Yapacağım. Sana 'dünyayı sevdireceğim' dedim. Sevdireceğim. Sana 'hastane odalarını sevdireceğim' dedim. Sevdireceğim. Yapacağım Açelya. Bunların hepsini yapacağım."

"Söz mü?"

"Söz çiçeğim, söz." Hafifçe tebessüm ettim. Söz...

Bu bir sözdü. Belki de sevgilimin bana verdiği son sözdü. Bu onun bana verdiği son söz olmasa bile bundan sonra yapacağımız her şey belki de bir son olacaktı. Benim sonum...

"Abim, o nasıl? İyi mi? Nerede?"

"Sen iyi olursan o da iyi olacak. Ama bunun dışında bir gelişme daha var." Söylediği şeyle kaşlarım çatıldı. "Annen ve Baban burada..."

"Ne? Beni mi görmeye gelmişler?" Diye sordum zorlukla. "Evet, haberi bir şekilde almışlar ve gelmişler."

"Neredeler şuan?"

"Bilmiyorum."

Belki de gitmişlerdir. Yine... Her zaman olduğu gibi beni terk etmiş olabilirler. Çünkü onlar terk edişleri severler. Onlar ardında yaralı iki çocuk bırakmayı severler.

Ben yaralıydım. Hemde derinden. Ama abimde yaralıydı. Derinden gelen bir yara olmasa kalbinden yaralıydı...

canım yanıyor | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin