"Unutmak istediğim sensin sanmıştım, benmişim."
Gözlerimi gözlerine dikmiş, dik dik suratına bakarken elindeki kalemi döndürdü. Çok bir havalıydı. Sinir bozucu derecede. Nedense hep böyle artist artist giriyordu kitaplara. Hiç çirkin bir role bürünmemişti. Tamam, tamam ben de hep güzel bir kadın olmuştum ama kitapların başrolleri hep güzel kadınlarmış.
Hastane yatağında öylece dururken önüme geldi.
"Hayatın şimdi çok daha eğlenceli mi?" dedi tek kaşını kaldırarak. Hastane odasında oluşumuz kendilerini pek bir memnun etmiş gibiydi. Sinirle nefes aldım.
"Benimle dalga geçmek için mi buraya kadar zahmet ettin?" dediğimde üzerindeki önlüğün yakalarını düzeltti ve bakışlarını yerde gezdirdi.
"Seninle dalga geçmek mi?" dedi kaşlarını havaya kaldırarak. Gözlerimi devirmek istedim ama bakışlarım yüzüne saplanıp kaldı sanki. Sıra dışı gözüküyordu. Kusursuz gibiydi. Sinir bozucuydu. Mesela benim kışa doğru cildim kururdu. Dişlerim de inci gibi dizilmemişti. Ama o?
"Ben buraya ödeşmek için geldim." deyince gözlerim gözlerini buldu.
"Ne?"
Siyah saçlarını, kafasını sallayarak , iki yana attıktan sonra şaşkınlığımı inceledi. Serumdan gelen garip ses ve şu makinenin 'dit dit' sesi fazla sinir bozucuydu.
"Yeterince işim yokmuş gibi, rafa kaldırılmış, bütün kitapları bozdun." diyerek derince bir iç çekti. "Gündüzleri hangi satırları bozduğunu bulmak için uğraşıyorum, geceleri ise bozduğun her satırı yeniden yazıyorum." dediğinde gözlerimi devirdim.
"Bu kitapları düzeltmene gerek var mı cidden? At çöpe gitsin. Saçma sapan karakterler var." dediğimde ilk defa tebessüm etti. Ben mi yanlış gördüm acaba? Belki bir kere daha gülümserse...
"En kötü karar, kararsızlıktan iyidir. Hiç kitap yazmayı denememiş biri için birinin kötü eseri hakkında bu kadar yüksek sesli konuşmaya hakkın yok." deyince öylece yüzüne bakakaldım. "Sen hiç kalemin kırıldığında bunun sebebin sen mi yoksa karakterin mi olduğunu düşündün mü? " dedikten hemen sonra kafasını eğdi. Konuyu benimle konuşmak istemiyor gibiydi. Daha çok benimle iletişim kurmak istemiyordu. Tavırları o kadar okunabiliyordu ki , bu, bu çok rahatsız ediciydi.
"Nasıl yani?" dedim bile bile. Benimle konuşmalıydı. Neden durduk yere onun tarafından dışlanmıştım ki?
Belki de durduk yere değildi.
"Yazılan her şey iyi de kötü de olsa yarım bırakılmamış, terkedilmemiştir. Yazarlar kitabın finalini görüp kendilerini de sayfalar arasına gömdüklerinde yazar olurlar." diyerek üzerindeki aptal önlüğü çıkarmak için ayağa kalktı. "Her kitabında ölen kişilerdir yazar. İyisi de kötüsü de."
Kaşlarımı çatarak doğruldum.
"Bu kadar sorunlu ve psikoloji saçması kitapları mı savunuyorsun?"
Başını hafifçe yana eğdiğinde yutkunmak zorunda hissettim kendimi. Onu bu kadar ciddi kılan neydi? Deli saçması şeyleri kendisi mi yazmıştı?
"Eğer psikoloji saçması olmasaydı kim okumak isterdi? Sen sıkıcı hayatından kaçmak için bu psikoloji saçmalıklarına kendini atmış bir kızsın. Sen bile böylesine kaçma çabasındayken kim senin sıkıcı hayatını okusun?"
Ağzım açık kalmış bir şekilde yüzüne bakarken beyaz önlüğü kenara attı.
"Baş karakter ya çok mutludur ve mutsuzluğa doğru yol alır ya da mutsuzdur ve mutluluğa doğru yol alır." diyerek üzerime yürüdü. Tehdit edici gözüküyordu. Sanki istediği şey beni korkutmaktı. "Ama her iki şekilde de en çok mutsuz olduğu anlar yazılır satırlara. Çünkü hiç kimse başkasının mutluluğunu da okumak istemez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sihirli Kitap Evi
FantasíaAt havaya; yazı gelirse sağa , tura gelirse sola... Her şey bir bozuk paranın, yağmurlu bir günde, düşüp kaybolmasıyla başlamıştı. Dünyaya ait olmayacak bir binaya giren Elisa, kitapların arasında, şaşkınca dolanırken bir kaza sonucunda kitabın...