"Yırtarsam sayfaları başkaları okuyamaz sanmıştım..."
Lanet alarmın sesiyle uyandıktan sonra gözlerimi açıp kocaman esnedim. Ellerimi yumruk yapmış, bedenimi iyice esnetmiştim mi kaşlarımı çatarak tavana baktım.
"Lanet alarm?"
"Uyanmak?"
Meraklı bakışlarım hızla etrafta gezindiğinde hiçbir şeyi anlamadığımdan öylece bakakaldım. Girdim! Kitabın içine girdim! Çok güzel, güzel de nasıl bir kitabın içine girdim?
"Mai, hadi uyan!" diye bağıran kadın ile ellerimi yatağa koydum ve hafifçe doğruldum. Bembeyaz bacaklarım, çıplak ayaklarım ve ahşap zemin gözlerimi kısmama sebep oldu. Yeni bu kadar beyaz insan mı olur?
Sessizce doğrulmuştum ki bir şey dank etti. Benim bedenim de mi değişti!?
Ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Şaşkınca etrafa bakındım, bir ayna lazımdı bana. Kendimi görmeliydim. Güzel miyim, çirkin miyim? Saçlarım ne renk? Etraf biraz bulanık mı?
Kaşlarını çatarak birkaç adım atmıştım ki dolabın kenarındaki aynayı gördüm. İşte o an olduğum yerde kalakalmıştım. Heyecanlıydım, elim ayağım titriyordu. Çünkü bu büyülü bir durum gibi bir şeydi.
Gergince aynanın önüne geçtiğimde alt dudağım üst dudağımı terk etti resmen. Bir içim su! Bu ne güzellik Ya Rabbim! Kitap karakterleri neden bu kadar güzel? Biz neden böyleyiz? Ellerim saçlarımda gezindi bir müddet. Sarı işe turuncu arasında gidip geliyordu. Belki de kahverengi. Bilemiyorum ki. Çok karışık. Uzundu ama. Belime kadar gelmese bile omuzlarımın aşağısındaydı. Gözlerime çakır, tenim beyaz ve çizilmiş gibi bir burnum vardı.
Vay be...
"Mai, hadi bebeğim!"
Kadın tekrardan bağırınca üzerimdeki beyaz elbiseye bakıp alt dudağımı ısırdım. Rahibe miyim ben? Mai ne ayrıca? Madem yabancıyız ben neden Türkçe dublaj da gibiyim? Acaba çevrilmiş bir kitaba mı girdim?
Kafamda milyonlarca soru varken kapıyı açıp etrafa bakındım. İki katlı ama ahşap bir ev. İçerisi an az kitapçı kadar karamsar ve karanlıktı. Her adımımda ise tahtalar gıcırdıyordu. Dilimi merak ile ısırıp bir iki adım attım ve eğildim. Bir kadın şarkı söylüyor bir yandan da yemek yapıyordu.
Annem miydi?
"Sonunda, okula geç kalacaksın. Amcan da birazdan gelecek. Kahvaltını et." dedikten sonra dönüp bana baktığında göz göze geldik. "Tanrım, daha üstünü bile giymemişsin." dediğinde gözlerimi kırpıştırara küçük mutfağa bakındım. "Hadi." dedi yanıma gelirken. Omuzlarımdan tutup eski sandalyeye oturttuğunda tek kaşını kaldırarak önümdeki kahvaltıya(!) baktım. İki dilim kızarmış ekmek, süt ve reçel.
Neyse, nimete bir şey denmez de bununla doyuluyor mu ki?
Gözlerimi etrafta gezdirdim. Bazı şeyler çok boştu. Mesela yanda bir raf vardı, raflarda kitaplar falan ama bir saksı var içinde çiçek yok. Neden? Meraklı ve sorgulayan bakışlarım eşliğinde ekmeği tedirgince elime aldım. Bu kadın bu kıza benzemiyordu. Acaba üvey annem miydi? Beni süt ile zehirleyemez sanırım...
Ekmeğin ucundan bir ısırık aldıktan sonra mırıldandı.
"Saksı neden boş?" dedim anlamsızca. Kafası karışmış gibi dönüp etrafa bakındı. Sonrasında ise benim baktığım yere bakmış ve boş saksıyı görmüştü.
"Orada bir saksı mı varmış?" dedikten sonra hafifçe gülümsedi. "Amcan almış olmalı." dediğinde ekmekten bir ısırık daha aldım. Çok ilginç...çok ilginç.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sihirli Kitap Evi
FantasiAt havaya; yazı gelirse sağa , tura gelirse sola... Her şey bir bozuk paranın, yağmurlu bir günde, düşüp kaybolmasıyla başlamıştı. Dünyaya ait olmayacak bir binaya giren Elisa, kitapların arasında, şaşkınca dolanırken bir kaza sonucunda kitabın...