15, oyunbozan.

2K 86 30
                                    


"Abi! Sıkı tutsana!"

Atın üzerinde dengede kalmaya çalışırken bir taraftan da Çağlar'ın direktiflerini dinliyordum ama daha çok bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor gibiydiler. Bu kadar zor olacağını tahmin edemezdim. Abim, korku ve endişenin hayvanı da huzursuz edeceğini söyleyerek beni sakinleştirmeye çalışsa da o pozisyonda daha fazla kalmak istemediğim için Çağlar'ın kollarına yapışarak aşağı indim.

"İlk ve sondu." diye konuşuyordum kendi kendime. "Bu ne ya?" Çağlar ise ellerinin üzerine bıraktığım tırnak izleri için söyleniyordu bu esnada. Beni bırakıp sevgilisinin yanına ulaştığında arkasından beş numaralı sizden iğreniyorum bakışımı atarak diğerlerinde göz gezdirdim.

Herkes kendi hâlinde takılıyordu. Talha çocukluktan beri birçok kez geldiğinden yabancısı değildi bu ortamın. Eda da atlarla çok iyi anlaşıyor gibi görünüyordu. Ferdi ve Yaren az önce biraz dolaşmak üzere uzaklaşmışlardı. Berke'nin bana doğru yürüdüğünü fark ettiğim sırada asıl merak ettiğim şey Altay ve Yağmur'un nerede olduğuydu. Yine içim içimi yemeye başlamışken Berke yanıma ulaştı.

"Naber?" dedi dalgın hâlime karşılık merak dolu bir ifade takınarak. "Canın mı sıkkın?"

"Yo, gayet iyiyim."

Kenara doğru hareketlendiğimde birkaç büyük adımla bana yetişip yanımda yürümeye başladı. Ona kısa bir bakış atıp önüme döndüm.

"Çok soğuksun."

"Sana öyle geliyor."

Kamelyaya yerleştiğimizde "Hayır." diyerek itiraz etti. "Diğerlerine karşı böyle değilsin."

Derin bir nefes aldım. "Açık olayım mı?"

"Lütfen." dedi.

"Evde bana söylediğin şeyden sonra sana yakın davranmamı beklemen çok garip geliyor."

"Birinden hoşlanıyorsun diye ilgimi inkar mı edeyim yani?"

Belki o da kendince haklıydı fakat yine de hislerinin ciddi boyutta olduğunu sanmıyordum. Beni öylesine takılabileceği biri olarak görüyorsa biraz yanlış yolda sayılırdı.

"İnkar etmen gerektiğini söylemedim zaten. Ben bunu doğru bulmuyorum yalnızca... Söylediklerinde ne kadar ciddisin bilmiyorum ama sana yakın davranmak, umut vermek istemem. Ortada şans denemelik bir durum yok gibi sanki... Aramızda bir şeyler olması mümkün değil çünkü."

Uzun konuşmamın ardından bir süre birbimize baktık. Yeterince açık olduğumu ve beni anlayacağını düşünüyordum. Tamam, diz çöküp bana aşkını itiraf etmiş değildi ancak ilişki anlamında şansını denemek istediğini söylemişti ve ben de olay ilerlemeden müdahale etmeye çalışıyordum. Şansını denemesine gerek kalmazdı böylece. Onu da kendimi de yormama gerek yoktu. Bakışmamız sürüyorken Berke'nin omzunun üzerinden gördüklerim kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Altay ve Yağmur birlikte yürüyorlardı. Tepkime karşılık Berke de kafasını çevirip o tarafa baktı.

"Anlıyorum." dedi başını ağır ağır sallarken. "Burada bir aşk üçgeni var gibi görünüyor zaten. Dörtgene çevirme, demek istiyorsun."

Yutkundum. Altay'dan hoşlandığımı anlaması normaldi. Karşımda o yüz ifadesiyle oturan birini görsem ben de bir şeyler sezerdim ama takıldığım asıl nokta bu manzaraya dışarıdan tanık olan birinin "aşk üçgeni" tanımlaması yapıyor olmasıydı.

"Aşk üçgeni mi?" diye sordum biraz çekinerek. Vereceği cevaptan açık açık korkuyordum çünkü olayın dışındaki birinin bakış açısını hep önemserdim.

Omuz silkti. "Altay'ı bilemem ama Yağmur boş değil." Ayağa kalkıp göz kırptı ve flörtöz bir tavırla elini bana uzattı. "Kısasa kısas?"

Elini tutup kalkmamı bekliyordu. Altay'a döndüm. Talha, Eda ve Yağmur kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı ama bizimki doğrudan kamelyaya, Berke ve benim olduğum yere bakıyordu. Yüzünü net görebilseydim o an hissettiklerini de yorumlayabilirdim fakat yapamadım. Berke'nin isteğini geri çevirecektim çünkü geçen gece Altay'ı kıskandırmaya çalıştıktan sonra pişman olmuştum. Böyle biri değildim. Oyunlara ihtiyacım yoktu.

Fakat belki... bir ihtimal hatasının farkına varmasını sağlayabilirdim.

Tekrar Berke'ye döndüğümde tek omzumu yukarı ittirdim ve "Kusura bakma." diye mırıldanıp elini tutmadan ayağa kalktım. Altay'a onun yaptığı gibi bir hareketle karşılık vermeyecektim ki henüz neden birlikte yürüdüklerini bile bilmiyordum zaten, yargısız infaz senaryoları yazmak istemezdim. Neticesinde o da beni Berke'yle birlikte görmüştü ama olayın aslı bambaşkaydı. Belki Altay buraya gelirken Yağmur'la karşılaşmıştı, bilemezdim.

"Seni kaçırdığım için üzülmeliyim." dedi Berke, yine aynı rahat tavırla. Garip bir çocuktu. Umursamazlık konusunda onu örnek almalıydım belki de. Hayatı böyle yaşamak kolay olsa gerekti. Güldüm. Birlikte diğerlerine doğru yürürken ellerimi montumun ceplerine yerleştirip dudak büzdüm.

"Altay meselesi aramızda kalırsa sevinirim." diye eklemiştim yanlarına varmadan hemen önce. Nedeni bilinmez fakat kimseye bir şey söylemeyeceğinden çok emindim. Tuhaf bir biçimde güven veriyordu.

"Ferdi'yi de arıyorum o zaman? Geldiklerinde yemeğe geçeriz."

Onlara ulaştığımızda Talha cep telefonunu çıkarıp Ferdi'yi aramak için birkaç adım geri gitmiş, Eda ve Yağmur ise sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmişlerdi. Altay'ın hemen yanında dikiliyordum bunlar yaşanırken. Başımı kaldırıp ona baktığımda az önce çözemediğim ifade çok daha anlaşılırdı ve kalıbımı basabilirim ki orada -muhtemelen Berke'ye karşı- saf öfke görüyordum.

Geç olsun güç olmasın arkadaşlar-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Geç olsun güç olmasın arkadaşlar-

lacivert | altay bayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin