11, hiç görmedin.

2.3K 106 50
                                    


Üç gün önce sinirle çarpıp çıktığım kapının önündeydim yeniden. Derin bir nefes alıp kendimi rahatlatmaya çalıştım. Bu sırada boştaki elimle üzerimdekinin fermuarını hafifçe indirip boynumu yokladım ve uzanıp zile bastım. Kolyemin eksikliğini hissediyordum.

Altay'ın evinde düşürmüş olmalıydım.

Kaybettiğimi anladığımda evi talan etsem de bulamamıştım bir türlü. Son çare Altay'a soracaktım. Basit bir kolye olsa peşine elbette düşmezdim ancak Oğulcan'ın hediyesiydi o... Yıllar önce doğum günümde vermişti ve o zamandan beri yanımda taşıyordum.

Şimdi öylece gitmesine izin veremezdim.

İçeriden yükselen adım seslerini işittiğimde yerimde dikleştim. Kapı aralandığındaysa görüş alanıma giren kişi Altay değildi. Üç gün önceki senaryoda yerleri değiştirmiştik bu defa. Ben dışarıda duruyordum; Sude ise içeriden bana bakıyordu.

"Ah, merhaba."

Yine söze ilk giren kişi Sude oldu. Beni, benim onu karşıladığımdan daha nazik bir hâlde karşıladığını itiraf etmeliyim... Buna rağmen dudaklarımı isteksizce aralayıp cevap verdim, çünkü yapmacık samimiyet kokusu alıyordum ona bakınca.

"Merhaba... Sık karşılaşmaya başladık."

"Biraz öyle oldu." diyerek güldü. "Altay'a mı bakmıştın?"

"Altay'ın evine geldiğime göre?"

Son cümleme biraz bozulsa da sessiz kalmayı seçti çünkü bu kez Altay görünmüştü arka tarafta. Beni fark ettiğinde suratına gülümseme falan da yerleştirmemişti üstelik. Şaşkın görünüyordu. Oysa Sude'yi gördüğünde yüzünde açan gülleri dün gibi hatırlıyordum.

Bozulan moralime lanet ettiğim sırada Altay'ın sesi doldurdu kulaklarımı.

"Çağla?" demişti garip bir ses tonuyla. "Bir sorun mu var?"

Bizimkilerle kavga ettiğimi falan düşünüyordu sanırım. Hadi ama... Uzaktan bakınca o kadar uyumsuz bir profil mi çiziyordum gerçekten?

"Yanlış bir zamanda mı geldim?"

Yüzümde tek mimik oynatmadan sordum bunu. Böyle karşılanmak hiç hoşuma gitmemişti çünkü. Ben konuşunca Altay kapıda beklettiğini ancak fark ederek kenara çekildi. Onunla birlikte Sude de geri çekmişti bedenini.

"Hayır hayır, seni beklemiyordum sadece... İçeri geçsene."

Çatılmak üzere olan kaşlarımı düz tutmaya çalışarak ikiletmeden girdim eve. Sude de öyle yapmamış mıydı? Misafirinin olması beni ilgilendirmezdi öyleyse. Kendimce ufak bir intikam oyunu oynuyordum... Ben botlarımı ve kabanımı çıkarmakla uğraşırken Altay bir kez daha konuştu.

"Bir durum yok değil mi?"

Gerçekten abimle kavga durumlarımız onu bu kadar endişelendiriyor muydu? Yoksa huzurlarını mı bozmuştum?

Ayaklarıma Altay'ın koca terliklerinden geçirip söylendim kendi kendime. "Yok bir durum falan... Sana bir şey sormak için geldim." Cümlemi tamamladıktan sonra Sude'ye kısa bir bakış atıp dikleştim. "Önemli bir konu."

Altay da kaşlarını kaldırdı buna karşılık. Başını olumlu anlamda sallayıp eliyle mutfağı işaret etti. "Tamam. İçeri geçelim, konuşuruz."

Böylece hep birlikte mutfağa girmiş bulunduk.

"Sude kurabiye getirmiş, oturuyorduk." diye açıklama yapınca Altay'a gerçekten ölümcül bir bakış atma isteğiyle dolup taşmıştım. Neyse ki böyle anlarda kendimi durdurabiliyordum.

lacivert | altay bayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin