⠀
Altay'dan aldığım mesaj üzerine aceleyle yola çıkmış ve abimin evine varmıştım. Kapı önünde derin bir nefes aldım çünkü buna ihtiyacım vardı. Zihnimde tonlarca soru biriktirmiştim yol boyunca. Ne yazık ki her biri cevapsızdı ve kapı açılmadan bir yanıt bulabileceklerini de sanmıyordum."Çağlar'la konuşmaya gidiyorum, oraya gel." temalı kısa bir mesajdan ibaretti yazdıkları fakat üzerimde bıraktığı etki çok daha ağırdı.
Yeniden kavga ederler diye korkuyordum.
Sabırsız bir bekleyişin ardından Çağlar kapıda göründüğünde ciğerlerime doldurduğum havayı serbest bırakamadan durdum. Birkaç saniye sessizce bakıştıktan sonra Altay göründü abimin omzunun üzerinden. Bakışlarım ona kaydığında bana güven veren bir tebessüm sundu ve başıyla minik bir hareket yapıp içeri girmemi istedi.
Elbette onu dinleyecektim.
Abimin gözlerine hiç bakmadan içeri geçtiğimde montumun fermuarını indirmekle meşguldüm ki Çağlar konuştu.
"Selam sabah yok mu?"
Başımı kaldırdım.
"Burada neler döndüğünü bilmediğim için olabilir mi acaba?"
Göz devirdi bu kez. Kapıyı kapatıp Altay ve benim arama girdi ve salona yürüdüğümüz mesafe boyunca birbirimize yaklaşmamıza asla müsaade etmedi. Salona geçtiğimizdeyse Altay'ın oturduğu tekli koltuğun en uzağına yerleşmemi sağlamıştı.
"İnanılmazsın." diye mırıldandım ama bana kaşlarını çatarak karşılık verdi. İkimizi de görebileceği başka bir yer bulup oturdu.
"Aynı konuşmaları tekrar yapmayacağım."
Umarım yapmazsın abi...
"Kapıma gelip her şeyi açıklaman çok uzun sürse de..." Cümlesinin ortasında Altay'a imalı bir bakış atıp bana döndü. "İlişkinize tepki göstermeyeceğim."
Dudaklarımdan histerik bir gülüş kaçınca kendimi zor da olsa durdurup tekrar ciddi bir hâle büründüm.
"Sus Çağla."
Uyarı yemekten kurtulamamıştım yine de. Dudaklarıma hayali bir fermuar geçirip tekrar arkama yaslandığımda abim devam etti. "Çok düşündüm... Sana saygı göstermediğim için özür dilerim." dediğinde ona şaşkınlıkla bakıyordum.
Altay abime ilaç falan içirmiş olabilirdi.
"Çağlar'a ne yaptın?" diye ortaya Altay'a yönelik bir soru attığımda kıvırcık saçlarını karıştırarak güldü ve yerinde rahat bir pozisyon aldı.
"Ben değil." dedi. "Ablam yaptı."
Gözlerimi kıstım. Çağlar, Altay'ın ablasıyla mı konuşmuştu? İçeriği fena merak ediyor olsam da kurcalama gereği duymadan tekrar abime döndüm.
"Gerçekten üzgün müsün?" diye sordum. Başını salladı. Onu böyle görmek istemiyordum. Yapıp edip pişman oluyordu. Çok çabuk parladığı için aslında en büyük zararı kendine veriyordu.
Yerimden kalkıp minik adımlarla karşı koltuğa geçtim ve kollarımı Çağlar'ın boynuna doladım.
"Seni affettim." diye fısıldadım orada. "Ben de özür dilerim abi."
Ne için özür dilediğimi de bilmiyordum aslında. Belki bu duruma geldiğimiz için, belki de bilmeden de olsa onu kırdığım için. Gülümsediğini hissettim. Güçlü kolları bedenimi sıkı sıkı sarınca ben de gülümsedim.
"Daha iyi bir abi olacağım." dedi o pozisyonda. Bu beni güldürse de geri çekilmek yerine bir kez daha söz aldım.
"Altay'dan da özür dilemelisin ama... Yumruk için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lacivert | altay bayındır
Fanfictionneysek neyiz, cevap vermeyiz. altay bayındır ff.