⠀
Akşam yemeğinin ardından herkes odalarına dağıldığında gün içinde yeterince üşümüş olsam da hava almak istemiş ve dışarı atmıştım bedenimi. Yaren buraya Ferdi için geldiğini itiraf edince onu da yeni aşkının kollarına yollamıştım zaten. Bir haftada katettikleri yolu yıllardır tanıdığım Altay'la henüz gidebilmiş değildim.İlişkilerde bu kadar beceriksiz miydim gerçekten, yoksa olması gereken mi buydu?
Yemekte Berke yanıma oturmuş ve Altay'ın biraz daha sinirlenmesini sağlamıştı. Tamam, ben kıskandırma oyunlarına girmek istemiyordum ama Berke hiç oralı değildi. Bilerek ve özellikle Altay'ın gözüne sokarak yapıyordu her şeyi. Keyif aldığı belliydi. Bunlar benim suçum sayılmazdı elbette. Neticesinde niyetimi açıkça belli etmiştim.
Hava kararmak üzere olduğundan dışarı çok daha soğuktu ama yine de yüzüme çarpan rüzgar iyi hissettiriyordu. Kendime gelmeye ihtiyacım vardı. Evet, Berke benim yanıma oturmuştu ama Altay da boş durmuyordu bu sırada. Yağmur da hemen onun yanındaydı.
Oracıkta kıskançlık krizleri geçirebilirdim.
Montumun fermuarını sonuna dek çekip somurttum ve yürümeye başladım. Çiftlik evinden biraz uzaklaşmıştım ki biri karşımda belirdi. Bu uzun bedenin sahibini zifiri karanlıkta dahi tanırdım.
Altay Bayındır...
"Altay?" diye seslendim kim olduğunu bilmeme rağmen. İkimiz de durmuş birbirimizin suratına bakıyorduk.
"Neden dışarıdasın?" diye sordu.
Omuz silktim. "Hava almak istedim."
Bu defa bana yaklaştı ve bunu yaparken arkamı kontrol etti. "Berke yok, şaşırtıcı."
Kıskandığını böyle belli ettiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. "Kıskandın galiba?" diye sordum muzip bir ifade eşliğinde. Kaşlarını çattı.
"Tüm gün peşinden ayrılmadığı için kıskanmam doğal değil mi?"
İtirafı daha da keyif vericiydi. "Yağmur'u örnek aldığını söyledi. Malum, birilerinin peşinden ayrılmama konusunda pek becerikli kendisi." diye iğneledim hemen. Bu defa gülen taraf o olmuştu.
"Hazırcevap Çağla, ha? Size okulda mı öğretiyorlar bunları?"
"Her zaman böyleydim, biliyorsun."
"Bilmem mi..." dedi beni kolunun altına çekerken.
Kolunun altına.
Beni.
Bunu gerçekten yapmıştı. Tek kolu omzumdan dolanıp diğer omzumu yakaladığında suratım doğrudan göğsüne yaslanmıştı. Böyle bir hamle beklemediğim için şaşırarak ne yaptığını sordum.
"Sarılıyorum." dedi. "Sözlük tanımı için beklemede kal."
Laf atmadan duramıyordu.
"Benimle didişmekten ne anlıyorsun?" diye sorguladım kafamı hafifçe kaldırarak. Bu sırada ben de kollarımı onun gövdesine sarmıştım. Pozisyonumuzu bozmamaya özen gösteriyordum. Gülümsedi. Güneş'i eski yerine davet etmemiz gerekiyordu çünkü karanlık onun mimiklerini açık açık görmeme engel oluyor; bu durum da doğal olarak sinirlerimi hoplatıyordu.
"Fazla romantik olacak belki ama... seninle her şeyin bir anlamı var."
Pekala...
Ciğerlerime oksijen depolamalıydım. Böyle konuşarak işimi kesinlikle daha da zorlaştırıyordu. Yeterince heyecanlıydım zaten... Dudaklarımı birbirine bastırıp onun suratına bakmayı sürdürdüm. Bir kez daha güldü. "Hayır, hayır..." dedi hızla. "Öyle bakma. Biliyorum, sen de romantizm sevmiyorsun."