⠀
Gözlerimi araladığımda başıma binlerce ok saplanmış gibi hissediyordum. Kafamın içinde müthiş bir ağrı vardı ki içtiğim için pişman olmama yetmişti bu. Sanki beynim kafatasımın içinde oradan oraya savruluyordu. Ellerimle başımı yakalayıp bu hareketi durdurmayı bile denemiştim. Sarsıntı geçmeyince iç çekerek yatakta doğrulup etrafıma bakındım.Yabancı fakat bir o kadar tanıdık bir yerdeydim.
Altay'ın yatak odasında.
Dün gece yaşananlar zihnime tek tek doluşurken aklıma gelen her ayrıntı gözlerimin biraz daha irileşmesine sebep oluyordu.
Yemekten sonra bara geçmiştik ve dünyanın en büyük aptallığını yaparak orada ölene dek içmiştim. Altay'la yalnız kaldığımızı anımsıyordum. Sonra... Yanımıza gelen sarışın kızı da unutmamıştım. Onlara sinirlenip lavaboya gittiğimi ve çıkışta Altay'la karşılaştığımı, sonrasında beni kucağına aldığını... ve otoparktaki öpüşme sahnesini.
Her şeyi hatırlıyordum.
Gerçekliğinden emin olmak adına kafama birkaç defa vurup idrak etmeye çalıştım olanları.
"Yo yo, rüyadır... Rüya görmüşüm."
Ancak kendi kendimi teselli etmeye çalışırken dahi bunların gerçek olduğunun farkındaydım.
Rüya olsaydı güne Altay'ın yatak odasında başlamazdım herhalde. Beynim yavaştan çalışmaya başlayınca yataktan hiç beklemeden kalkıp bir çözüm aramaya koyuldum.
Aksi hâlde Altay'ın yüzüne bakamazdım...
Hiçbir şey hatırlamadığımı söylesem yer miydi acaba?
Üzerimdeki Fenerbahçe formasını görene dek arayışımın verimli geçtiğini söyleyebilirdik elbette. Kendimi sarı-lacivert forma içinde görünce çığlık atarak yerimde geriledim. Formayı eteklerinden tutup çekiştirmeye ve üzerimden atmaya çalıştım.
"Senden nefret ediyorum, Altay Bayındır!"
Bana bunu nasıl yapabilmişti? Maalesef her şeyi hatırlıyor olsam da formayı giydirdiği kısım yüklenmemişti belleğime.
İçeriden gülüşünü duyunca hem evde olduğunu hem de benim bu durumumdan fena keyif aldığını anlamıştım. Formadan hiç beklemeden kurtulup dolabını açtım ve bulduğum başka bir tişörtü üzerime geçirip odadan ayrıldım. Her adımımda deprem etkisi yaratmak istiyordum ama pek başarılı değildim tabii.
Koridoru aşıp mutfağa girdiğimde elimde yuvarladığım formayı karşımdaki uzun bedenin sahibine fırlattım.
"Al sen giy pis formanızı!"
Formayı havada yakalayan Altay ise hâlâ sırıtıyordu. Tek elinin işaret parmağını havada iki yana sallayıp dudaklarıyla "tch-tch" sesi çıkardı.
"Oysa sana çok yakışmıştı."
Üzerine atlayıp onu boğmamak için zor tutuyordum kendimi. Ayaklarımı zemine birkaç defa vurup yerimde tepindim.
"Lekelendim."
"Söylenmeyi bırak da gel bir şeyler atıştır, Drama Kraliçesi."
O böyle söyleyince olduğum yerde rahatsızca kıpırdanıp etrafa bakındım. Mutfakta her zamanki sağlıklı kahvaltılarından birini hazırlamakla meşguldü. Gözlerini üzerime sabitlediği için daha da gerilmiştim ancak fark etmemesini umuyordum.
Acaba o da dün geceyi hatırlıyor muydu?
Sabah sabah yaşadığım aksiyon etkisini yitirince yine binlerce düşünceyle baş başa kalmıştım.