Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır.
Üşüyorum, kapama gözlerini...~Ahmet Arif
♬ (Ağlama Yar) ♬Kafanda kurduğun tonlarca hayal bir nebze de gerçek olunca anlıyorsun aslında istediklerin kadar varolduğunu. Onlar için yaşadığını... Onları hayal etmenin bile seni mutlu ettiğini...
Şimdi içimde sessiz bir mutluluk... Yüreğimde harlanmış bir kıvılcım... Ve ben hayallerime doğru koşmaktayım. Kalbim sanki sığmıyor göğüs kafesime. Parçalara ayırmak istiyor sıkıştığı yeri. Özgür kalmak istiyor.
"Camı açar mısın?"
Gerçekten nefes alamıyordum. En son 23 Nisan'da, Atatürk şiirini okurken bu kadar heyecanlanmıştım. Gerçi orda da tam okuyamayıp bayılmıştım ya, neyse.
Üniforma giyecektim. Düşüncesi bile heyecandan miğdemin bulanmasına yetiyordu. Kocaman gökyüzü bile sanki dar geliyordu bana. Sığamıyordum hiç bir yere. Deli gibi ağlamak istiyordum. İlk kez mutluluktan nareler atıp kanatlanmak istiyordum. Sarhoş gibiydi bedenim. Rüya gibi geliyordu bana her şey.
Ormanlık alanda dolanan gözlerimi yanımda duran adama çevirdim. Pür dikkat yolu izliyordu. Tek eli direksiyonu öyle sıkı kavramıştı ki gören de direksiyon ile boğuşuyor sanardı. Boşta kalan kolunu da cama yaslamıştı. Sakince soluyordu orman havasını.
"Duyuyorum." dedi Adar hafifçe tebessüm ederken. Anlamamıştım dediğini. Ya da fazla heyecandan algılarım kapanmıştı. "Neyi?" diye sordum sakince. Bir kaç saniye yüzüme baktı ışıldayan yeşilleriyle. "Kalbinin sesini..." diyen dudakları derin bir nefes alıp devam etti sözlerine. "Bilseydim daha önce verirdim sana üniforma."
Gülümsedim. Geldiğimden beridir ilk defa bu kadar içten gülümsedim. Yeşilleri derince dolandı kıvrılan dudaklarımda. Durgunlaştı bakışları. Ufaktan yutkundu. Dudaklarımı ıslatarak konuştum.
"Küçüklükten beri asker olmak hayalim." dediğimde yola odaklanmıştı. Araç düz yolda akıp giderken konuştu Adar. "Neden tıp okuyorsun o zaman?"
Durdum. Kıvrılan dudaklarım geldikleri yolu geri döndüler. Hüzün kapladı bedenimi. Veda etmiştim hayallerime. Babam için onlara veda etmiştim. Çünkü o kızını doktor olarak görmek istiyordu.
"Babamın hayaliydi. Yani ölmeden önce..."
Karargaha girerken Adar sakince başını bana çevirdi. Gözleri şefkat gibi bakıyordu. Anlıyordu beni. En çok o anlıyordu. Kaybetmiştik ikimiz de. Sevdiğimiz kokulara veda etmiştik. Hayallerimizi koca bir sandığa kitleyip denize atmıştık. En değer verdiklerimizi, kahramanlarımızı kaybetmiştik. Bu yüzden o beni anlatmadan anlıyordu.
Konuşmadı Adar. Konuşmasına da gerek yoktu zaten. Gözlerinden anlıyordum demek istediklerini. Vermek isteyip de veremediğini o teselliyi. Ben de onun beni anladığı kadar onu anlıyordum.
İndik araçtan. Hava hafifçe kararmaktaydı. Tim karargahın önündeydi. Komutanlarını bekliyorlardı. Ne güzeldi değil mi böyle küçük heyecanlar? Düşünsenize, görev haberi geliyor ve hazırlanıp gidiyorsunuz. Yaşadığınız topraklar için savaşırken anlıyorsunuz nefes denen şeyin kıymetini. Özlemin esas ne olduğunu.
"Komutanım?" dedi Tamer bana bakarken. Yüksek ihtimalle burda ne işim olduğunu merak ediyordu, diğer herkes gibi. Adar sakince baktı yüzlerine. O da ben de az çok alacağımız tepkiyi tahmin edebiliyorduk. Bu yüzden fazla beklemedi Adar. Bir cümle ile açıkladı her şeyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERZAH
ChickLitBir kelebek uçuyor, yeşil kanatlarında siyahlar var. . . . Okulunda yaşanılan cinayet yüzünden okulu tatil edilen Belinay bu tatili bir fırsata çevirmek ister ve Albay olan dayısı ziyaret etmek için yola çıkar. Bu yolculuk onu hayallerine götürmekle...