Batık bir gemiymiş aşk limanında, kader bu deyip de avutma beni. Ayrılık kapımızı çaldı sonunda, senden son dileğim unutma beni.
~Atilla İlhan
(Bayhan - İstanbul İstanbul Olalı)
İki yıl, on ay, sekiz gün sonra...
Aşk, bazen bekleyiştir. Gelmeyeceğini bilse bile sanki o kapıdan çıkıp geleceğini düşlemektir. Sana gülümseyişini hayal etmektir. Gözlerini aklına mıh gibi kazımaktır. Aşk bazen budur işte, senin olduğunu bilsen bile imkansız olmasıdır. Aşk her zaman imkansızdır.
Hal böyleyken ben bu imkansızlığı iki yıl, on ay, sekiz gündür bekliyordum. Sanki yürüdüğüm her sokak başı onu görecekmişim gibi heyecanla atıyordum adımlarımı. Ayak izinin değmediği şehrin her zerresinde yana yakıla arıyordum kokusunu. Belki bir büfede, belki bir çiçekçide olur da o yeşil harelerine rastlarım diye köşe bucak gözetliyordum etrafı. Sonuç, koskoca bir hiç.
Şimdi de elimde bir plaket, kırmızı kurdeleli bir belge ile başımda kep öylece sahnede durmuş koskoca fakültenin beni alkışlamasını seyrediyordum. Evet, altı yıllık serüvenin de sonuna gelmiştik. Ailem buradaydı. Arkadaşlarım buradaydı. İrem, Ayşen ve Oğulcan benim mezuniyetime gelmişlerdi. Herkes burdaydı. Ama o, yoktu işte. Olmayacaktı da. Çıkıp gelmeyecekti o kapıdan.
"Belinay, birinci olmak nasıl bir duygu? Bundan sonraki planların nedir? Bizimle biraz paylaşmak ister misin?"
Anatomi dersi öğretmeni, aynı zamanda da ünlü bir profesör olan öğretmenimiz mikrofonu bana doğru ittirdiğinde öylece bakıyordum. Ne diyecektim ki? Oysa dün saatlerce konuşma yazmıştım. Neredeydi o cümlelerim?
"Hocam onun kalbini iyileştiremedikten sonra tıp birincisi olsam ne fayda?"
Bunu demiş miydim? Hadi ama! Evet, gelmiş geçmiş en mükemmel birincilik konuşmasını yapmıştım. Tek cümle ve koskoca altı yılın özeti. İnsanlar kahkahalar atarken beni alkışlıyorlardı. Hocalarım bile gülmekten kendinden geçmek üzereydi. Oysa ben şaka yapmamıştım.
"İlahi yavrum." dedi hoca. Bence de hocam. "Sen hep böyle şakacıydın Belinay." Aynen hocam şaka ki ne şaka. Tek gülmeyen var, o da benim. "Hadi kızım, anlat bize. Nasıl bir gelecek istiyorsun?" dediğinde öylece bakışlarım anneme odaklandı. Bunu bu şekilde söylememeliydim belki de ama ne olacaksa olsundu. Yeterdi artık!
"Askeri eğitim alıp, askeri tıpta görev yapmayı planlıyorum." dedim gür bir sesle mikrofona doğru. Bir anda bütün salon sessizleşti. Annemin gözleri bir anda irileşti ve kitlenmiş bir şekilde bana bakmaya başladı. İnsanlardan garip garip uğultular yükseliyordu.
"Aslına bakarsanız tıp okumak gibi bir hayalim yoktu. Bu vefat eden babamın benim üzerimden kurduğu bir hayaldi. Yeri bende çok ayrı. Hatta belki çocukça gelebilir ama bu hayattaki tek kahramanım diyebilirim. Hayalini gerçek kılmak istedim. Ama hep tek hayalim asker olmaktı. İkisinden birini tercih etmek zorunda kalıp babamı seçmiştim. Ama öğrendim ki ikisi de birden de seçeneğim olabiliyormuş. Bu hayat benim hayatım. Kendi hayallerim için varım. Askeri eğitim alıp hayallerime yürüyeceğim. Aynı zamanda da kahramanımın dileği yerine gelmiş olacak.
Biliyorum, koskoca fakültenin birincisi olup bu yolu izlemem size saçmalık olarak geliyor olabilir. Neden çok iyi yerlerde çalışabilme imkanım varken böyle zor bir görevi yapmak istediğimi sorguluyor olabilirsiniz. Sizlere bunu tek bir cümle ile açıklayabilirim.
Gerçekleştirmem gereken hayalim, almam gereken intikamım var. Teşekkürler."
Mikrofonu kendimden uzaklaştırıp kürsüden indim. Artık hiçbir şey umrumda değildi. Öğrenmesi gereken herkes her şeyi öğrenmişti. Hava almam gerekiyordu yoksa boğulacaktım. Ben öylece merdivenleri inerken insanlar ayağa kalkmış alkış tufanı tutturmuştu. Annem ise ağlayarak abime sarılıyordu. Özür dilerim anne. Ama bu benim hayatım ve benim kararlarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERZAH
ChickLitBir kelebek uçuyor, yeşil kanatlarında siyahlar var. . . . Okulunda yaşanılan cinayet yüzünden okulu tatil edilen Belinay bu tatili bir fırsata çevirmek ister ve Albay olan dayısı ziyaret etmek için yola çıkar. Bu yolculuk onu hayallerine götürmekle...