SÜRPRİZLENENLER

16.1K 1.2K 748
                                    


Beklemek güzeldir güzelim, dönecekse eğer beklenen. Özlemek güzeldir güzelim, özlüyorsa eğer özlenen.

(Gülden Karaböcek - Daha Nasıl Sevebilirim) ♬

"Şu topraklara sağlam bastık ya artık ölsem de gam yemem."

İrem çok haklıydı gerçekten. Toplasan on bir saat sürmeyecek yolu yirmi sekiz saatte gelmiştik. Bir gün geçmişti. Koskoca bir gün! Allah'tan Oğulcan'ın arkadaşları her şeyi halledip bizi sapasağlam Konya'ya getirmişlerdi. Şimdi sevgilimin annesinin evinin hemen kapısında dikiliyorduk. Kadın kapıyı açtığında şu halimizi görüp bayılmazdı inşallah.

"Neyse, girelim artık. Ne dikiliyoruz?" diye sordu Nehir. İşte şimdi heyecandan titriyordum teşekkürler. Teknik olarak sevdiğim adamın ailesi ile tanışacaktım. Biraz korkuyordum doğrusu. Ya kadın nemrudun tekiyse. Ya sinirli mi sinirli bir şeyse. Ya bizi kovarsa. Valla kendimi kapıya zincirler açlık grevine başlarım he.

"Çalıyorum." dedim elim zile giderken. Diğerlerine baktığımda "E hadi!" der gibiydi gözleri. Derince bir nefes çektim içime ve zili çalar çalmaz hızlıca verdim nefesimi. Fahriye teyzecim, bence müstakbel gelinini sevebilirsin. Ayak sesleri duyuyorum. Geliyor gelmekte olan. Hıağ!

Kapı açıldı. Hemen hemen benim boylarımda, siyah örgülü saçlı bir kadın belirdi kapıda. Upuzun saçlarına mısır örgüsü yapmıştı. Üstünde sarı, çiçekli bir elbise vardı. Yeşil harelerinde şaşkınlık ve bilinmezlik varken güleç bir ifadeyle bize bakıyordu. "Buyrun gençler." dedi naif sesiyle. Hafiften gülümsemişti. "Kime bakmıştınız?" diye tamamlamıştı cümlesini.

"Ehm, şey biz Fahriye ASGAR'a bakmıştık." dediğimde ellerimi sıkıyordum. Yeminime bayılacaktım. Bu yeşilleri nerde görsem tanırdım. Annesiydi bu. Kadın güleç ifadesini yüzünden silmese de şaşkındı. "Buyrun benim." dedi kendinden emin bir sesle. Gülümsedim ve cümlelerimi kafamda tartarak söylemeye başladım.

"Fahriye teyzecim ben Belinay, müsadeniz varsa sizinle önemli bir konu konuşmak için geldik." dediğimde kadın tereddütle bize baktı. Haklıydı. Yabancı birileri kapımda dikilse üstelik savaştan çıkmış gibi olsalar ben de bi tereddüt ederdim yani. Fahriye teyzenin gözleri Gamze'ye değince adımları geri sendeledi. Gözlerine korkunun bin bir tonu yerleşirken öylece Gamze'ye baktı. Süzdü onu, üniformasını...

"Adar'ım..." dedi kısık sesle. "Ona bir şey mi oldu?" diye tamamladı cümlesini ürkek ürkek. Başımı hızlıca iki yana salladım. Kadın şehit haberi getirdik diye ürkmüştü. İlahi Fahriye hamıncım, şehit haberini getirsek sence bu ekiple mi getirirdik?

"Adar iyi, oldukça iyi hatta. Görevdeler şuan. Biz başka bir şey için gelmiştik." dedim sevecen olmaya çalışarak. Derin bir nefes verdi kadın karşımda. İkinci kez evladını toprağa vermek istemezdi elbette. Asker sevdası olmaktan daha zordu asker annesi olmak. Canını sevmiştim ben Adar'ın. Sevdiğim bir şeye zarar gelsin istemezdim. Yakardım, yıkardım ama yine de korurdum. Ama anne olmak çok farklıydı. Bizzat canıydı Adar annesinin. Dört bir yanıydı. Sığındığı limanıydı. İster miydi canına kast edilmesini? Kim isterdiki? Hangi anne?

"Ne için gelmiştiniz?" dedi kadın rahatlamış bir sesle. Daha sonra bizi süzüp "Ay çok pardon, ayakta beklettim sizi. Buyrun, geçin içeri." dediğinde gülümseyerek başımı eğdim hafiften. Daha sonrada ekipçe içeri girdik. Bavulları bir kenara koyduğumuzda L koltukta dizildik yan yana. Fahriye teyze geldi ve karşımızdaki tekli koltuğa oturdu. Bakışları sizi dinliyorum der gibiydi.

"Biz önce kendimizi taktim edelim size." dediğimde sağ baştan tanıtmaya başladım herkesi. "Bu asker arkadaşımızın adı Gamze. Adarların karargahında bir asker. Hemen yanındaki Oğulcan. Adar'ın timindeki bir askerin oğlu. Bu yanımdaki arkadaş İrem. Oğulcan'ın ikizi olur kendileri. Bu tarafımdaki ise Nehir. O da benim arkadaşım olur." dediğimde derin bir nefes verdim.

BERZAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin