"Karar."
Hakimin sözlerine itaat eden kalabalık aynı anda ayağa kalktı. Genç kız, buğulu gözlerini silerek onlara ayak uydurup ayağa kalkarken artık ağlamaktan yorgun düşen bedenini ayakta tutmakta bir hayli zorlanıyordu.
"Lauren Moon, Güney Kore C...
Borderline: Kişilik bozukluğu ya da diğer adıyla sınırda kişilik bozukluğu bireyin kendisi ve başkaları hakkında düşünme ve hissetme şeklini etkileyen ve günlük yaşamda sorunlara neden olan bir akıl sağlığı bozukluğudur.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Zaman o uçsuz bucaksız anında durmuş gibiydi. Duygularımın engellere rağmen gün yüzüne çıkmaya çalışması ve onu bastıran o acı verici yanım tamamen alaşağı etmişti beni.
Bir an olsun kırpmadığı gözleri gözlerime bakarken kendime saniyeler içinde gelsemde onu sertçe itiklemedim. Kendini yavaşça geriye çektiğinde sadece birbirimize baktık. İkimiz içinde savunmasız bir andı ve afallamıştık. Fakat bizi o savunmasız halimizden çekip çıkaran sesi işitmemle bedenine tekmeyi basarak yere düşmesine neden oldum.
"Lauren? Jungkook? Nerdesiniz?"
Hyunwoo kurtarıcı bir melek gibi kucağında ki minik Hyunwoo'yla merdivenlerden inerken Jungkook'un bana attığı ölümcül bakışlar altında panik bir halde ezilmiş gibi hissettim.
"Neler oluyor burda?"
"Hiçbir şey..." dedi Jungkook. Ardından bacaklarını uzatıp ellerine geriye yaslayarak o uzattığı bacaklarını müthiş bir rahatlıkla birbirinin üzerine attı. "Konuşuyorduk."
"Burda? Yukarısı varken?"
"Midem kötü oldu. Kustum oturdum öyle."
"O kadar içki içersen olacağı buydu."
Başımı sallarken bakışlarım usulca Jungkook'u buldu. Bana bakıyor ve umursamaz bir halde sırıtıyordu. Bütün konuştuklarımız gerçekten hiç mi bir şey ifade etmemişti? Her şey yarımdı ve onları tek bir konu haricinde tamamladığımızı sanmıştım.
"Sen geldiğine göre ben gideyim." Ama görünen o ki konuşulanlar koca bir saçmalık silsilesinden başka bir şey değildi. "Pekâlâ seni geçireyim, sende tut bakalım miniği." Kucağıma bıraktığı minikle birlikte ikisi merdivenlerden çıkarken arkalarından yavaşça adımlayıp yukarı çıktım. Kafamda yanıtsız kalan sorular durgunluğuma tuz biber oluyordu.
"Onunla ilgilendiğin için teşekkür ederim Jungkook." Yanına geldiğim sırada omzuma dokunan Hyunwoo ve sözlerinin üzerine bana gerçekten serseri bir gülüş atan Jungkook imalı bakışlarda atmayı ihmal etmiyordu. "Rica ederim, ne demek ve bende teşekkür ediyorum. İzninizle iyi geceler." Arabasına minip yola çıkana ve gözden kaybolana kadar beklwyuo içeri öyle girmiştik. Bir yandan da dengesiz adımlarım beni bir hayli yormuştu. "Nasılsın?"
"Iyiyim, gördüğün gibi."
Kafamda dönen o kadar çok şey vardı ki bir öpücükten sonra böyle mi olurdu insan? Belkide içimde kelebekler uçmalıydı veya tiksinti duymalıydım fakat aklım sadece boş düşüncelerle ve acı anılarla doluydu.
"Bir şey mi oldu ne bu hal?"
"Hayır, ne olacak? İçtik, fazla kaçırdım sanırım." diye yanıtladım onu. Bu gece onu endişelendirmek gibi bir düşüncem asla yoktu bu yüzden iyi gibi göstermek istiyordum. "Baksana şuna, nasılda çabuk büyüyor." Dudaklarıma yer eden bir tebessümle minik Hyunwoo'nun başını dizime yaslayıp uyumasını seyrettim.