1
"Tanrım, Shinobu! Ne kadar saygısızsın! Beni de sürükledin." Mitsuri, Shinobu'ya yakındı. Oturdukları kafede birkaç masa ilerideki Kanae, ve onun yeni tanıştığı beyaz saçlı polisi izliyorlardı.
"Kapa çeneni Mitsuri. Sanki sen merak etmiyorsun. Sadece izliyoruz ayrıca. Ablam o benim."
Mitsuri kaşlarını hüzünle çattı ve dudaklarını birbirine bastırdı hafifçe. En azından bir şeyler içeyim, diye düşündü ve bir garson çağırdı. "Bir kahve. Yanında dört şeker getirin lütfen." Garson başını salladı ve uzaklaştı. Shinobu dikkatini yeni çeken şeyle kaşlarını çattı, "Yalnız," dedi Mitsuri'nin ilgisini kendine çekmek için. Mitsuri "Hı?" diye mırıldandı. "Neden böyle bir yere getirdi ki ablamı? Evet, sakin ve tatlı bir yer ama," Etrafa baktı. "Tanıdığın biri burada çalışmıyorsa haberinin olmayacağı bir yer."
Mitsuri omuz silkti. "Kafe kafedir. Yemekleri de güzel gözüküyor, sevdim ben burayı." Mitsuri yan masadaki yemeklere bakarken yutkundu. "Yemek de mi yesek?"
Shinobu iç çekti. "Kanao'yu getirsem daha mantıklıydı."
2
"Kafe çok güzelmiş. Böyle bir kafenin olduğunu bilseydim daha önce gelirdim." Kanae kibarca gülümseyip etrafı süzdü. Sanemi de kafasını salladı. "Bir arkadaşım işletiyor."
Kanae'nin kaşları havalandı. "Oh, anladım. Zevkli olmalı, kafe işletmek yani."
"Eh işte, sinirli birisi biraz. Burada çalışanlara üzülüyorum."
Kanae kıkırdadı. "Yakınsınız sanırım."
"Evet, öyleyiz galiba. Ev arkadaşım."
"Bayağı yakınsınız," dedi Kanae şaşkınlığın verdiği suskunluktan sonra gülerek.
Sanemi de güldü. "Lavaboya gidip geleceğim. Sen istediğin şeyi söyle, bana da aynısından."
"Ben burayı bilmiyorum. Önerebileceğin bir şey var mı?"
"Kek. Çilekli kek alabilirsin. Sever misin?"
"Evet, teşekkür ederim." Kanae gülümsedi.
Beyaz saçlı polis, lavaboya giderken arkadaşıyla karşılaştı. "Bu kadın mı?" dedi siyah saçlı arkadaşı. Sanemi başını salladı. "Ben lavaboya gidiyorum." dedi. Obanai de başını salladı ve mutfağa geri döndü.
"İki karışık tost istediler, Iguro-san." İki garsondan birisi olan genç kız, çekinerek konuştu. Henüz yeni çalışmaya başlamıştı ve gergindi. "Tamam." Obanai ona bakmadan cevap verdi. Bu, kızı daha çok gererken kız hızla mutfaktan çıktı. Diğer çalışanın yanına gitti ve derin bir nefes verdi. "Iguro-san her zaman ciddi." Yanındaki uzun boylu, kız gibi genç olan çocuk başını salladı. "Öyle."
"Bu arada," dedi çocuk kızın kulağına biraz eğilip, "Şu masadaki iki kadın abimi ve onun yanındaki kadını izliyor sürekli. Neden?"
Nezuko, gözleriyle masaları taradı. Zaten kafe pek kalabalık olmazdı."iki kadın"ı direkt görmüştü. Omuz silkti. "Bilmiyorum, farketmedim." Bahsettikleri "iki kadın", Shinobu ve Mitsuri'ydi. Obanai, mutfaktan garsonlara seslendiğinde kız irkildi ve koşar adımlarla Obanai'nin yanına ulaşıp hazırladığı tostları aldı. Pembe saçlı kızın yanına yaklaşırken çehresine bir gülümseme yaydı. "Buyrun." dedi tabağı kadının önüne bırakırken. Mitsuri'nin gözleri heyecanla parlamıştı. "Oh, teşekkür ederim!" dedi gülümseyerek tatlı garsona. Kız, bu sefer içtenlikle gülümsemişti. Kadının samimi konuşma tarzı, içi ısıtan gülümsemesi ve neşeli sesi, az önce patronunun ona sergilediği sert tavrı unutturmuştu. "Tabii ki, afiyet olsun." dedi kız elindeki tepsiye kollarını sararak. Henüz öğrenciydi. İki kadının masasından uzaklaştı ve kasaya ilerleyip oturdu.