1
"Mitsuri! Tanrım! Çok aptalsın!" Kanae soluklandı, olabildiğince hızlı gelmeye çalışmıştı ve bu da yeterli nefes almasını engellemiş; nefes nefese kalmasını sağlamıştı. Yutkundu ve başını kaldırdı, "Tekrar teşekkür ederim Sane..." Sanemi yerine siyah hafif uzun saçlı bir adam ve Mitsuri'yi gördüğünde kaşlarını çattı. "Pardon, siz kimsiniz? Neden Mitsuri ile bu şekilde samimi oturuyorsunuz?" dedi Mitsuri'ye oldukça yakın oturmuş, hatta Mitsuri'nin kafası omzunda olan adama. Adam bıkkın bakışlarını Kanae'ye çevirdi. "Ha?" dedi sinirle. Zaten, tanımadığı bir kadınla-hem de sarhoş bir kadınla-ilgilenmek zorunda kalmıştı ve şimdi de bir başka tanımadığı kadın ona kaşlarını çatarak bakıyor, hesap soruyordu. Sadece eve gitmek istiyorum.
"Iguro Obanai ben, hanımefendi. Siz kimdiniz?" Sakin kalmaya çalışarak konuştu. Kanae kaşları havalanırken dudaklarını yaladı. "Uhm, özür dilerim Iguro-san, Kanae Kochou, ben de. Memnun oldum. Özür dilerim sert çıkıştığım için. Tuhaf oldu biraz." Mitsuri ben senin anneni-
Obanai, kadını o an hatırlamıştı.
"Ah, hayır. Haklısınız tabii ki. Tanımadığım biri arkadaşımla böyle oturuyor olsa ben de sinirlenirdim. Sanemi'yi karakoldan acil çağırdılar. Benim beklememi istedi. Kanroji de benimle konuştu, şarkı söyledi. En sonunda uyuyakladı ve ben de ellemek istemedim." Gözlerini omzuna yanağını yaslamış olan Mitsuri'ye çevirdi. Hafifçe kıkırdadı onun şirin suratına bakarak, "Ve sürekli yemeğin ne zaman hazır olacağını sordu." Kanae gözlerini kapattı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Rezillik, tamamen rezillik. "Anladım, teşekkür ederim, Iguro-san. Mitsuri uğraştırmış olmalı. Başınızı ağrıttık boşu boşuna."
Obanai elini Mitsurinin omzuna yerleştirdi ve diğer kolunu kendi omzuna aldı. "Sorun değil. Konuşmayı seviyor gibi. Ya da belki sarhoşluktandır."
"Seviyor." dedi gülümseyip Kanae. Çocuğa doğumundan itibaren her şeyi anlatmadıysan, benim adım Kanae değil.
"Kanroji," dedi Obanai sessizce. Omzuna yerleştirdiği eliyle omzunu hafifçe sıktı. "Kalkabilir misiniz?" Mitsuri bir şeyler mırıldandı ve az önce Obanai'nin kendi omzuna aldığı kolunu Obanai'ye sararak yüzünü omzuna gömdü. Kanae sadece utançtan ölmek istiyordu, ben gideyim, siz devam edin.
Obanai şaşkınlıkla Mitsuri'ye bakarken, Kanae artık müdahale etti. "Mitsuri, kalk eve gidiyoruz." Anlına ve yüzüne dökülmüş saçlarını geriye attı ve elini anlına yasladı. "Yemek de hazır."
Mitsuri oralı olmadı. Obanai bir süre ona baktı ve daha sonra Kanae'ye döndü. "Eve götürmenize yardım edeyim. Zor olur." Mitsuri'nin omzundaki elini beline indirdi ve onu kendisiyle birlikte, vücudunu kendisine yaslayıp düşmesini engellerken ayağı kaldırdı. Mitsuri hâlâ uyuyordu ve kafası Obanai'nin omzuna yaslıydı. Eğer Obanai şu an yürümeye başlarsa, Mitsuri kesinlikle sürünürdü. "Arabam var, ileride." Çenesiyle siyah arabayı işaret ettiğinde Kanae başını salladı. Obanai Mitsuri'nin dizlerinin arkasından ve sırtından tutarak kucakladı ve zaten kısa olan mesafeyi Mitsuri'yi kucağında taşıyarak geçti. Arabanın arka koltuğuna onu yerleştirdikten sonra ön koltuğa oturdu. Kanae Mitsuri arka koltukları tamamen kapladığı için sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturmak zorunda kaldı. Gerçekten mahcup hissediyordu. Şahsen tanımadığı bir adam Mitsuri'ye oldukça kibar davranıyordu ve şu an onları eve götürüyordu. "Tarif eder misiniz?" Obanai, sağ dirseğini koltuğunun arkasına yaslayıp sol eliyle direksiyonu çevirirken gözlerini arka taraftaki camdan çekmeden sordu. İşini hallettiğinde tekrar önüne döndü ve vitesi değiştirdi. Kanae ona yolu tarif ettiğinde yaklaşık beş dakika sonra eve ulaşabilmişlerdi.