|2|
Kanepeye yanlamasına uzanmış, ikilinin bir odadan bir odaya girişini izliyordum. Popom ağrımıştı.
Düşünsenize, tek yaptığınız uzanmak ama onu bile çok yapınca kalçanız uyuşuyor.
İşte hayat bu kadar katıydı çok olan her şeye. Aşırı kıskançlığa, aşırı korkuya, aşırı hüzne ve aşırı sevgiye.
Her şeyin fazlası zarardı.
Tıpkı Sana'nın ara sıra mutlulukla ovaladığı tek taş gibi.
İş yaşını henüz doldurmamış milyonlarca çocuk, o yüzüğün üstündeki minicik taşı çıkarmak için saatlerini, günlerini hatta haftalarını harcıyorlardı. Kimisi bu uğurda ölüyordu ve taşları bulup çıkartabilecek kadar canlı olanlar da verilmesi gereken paranın bir kısmını bile almıyorlardı.
Ama kadınlar da haklıydı. Neden onların parmağında da bir tek taş olmasındı? Onların eksiği neydi ki değil mi?
Reklamlarda en çok kullanılan taktik gözlerimde canlandı. Dört dörtlük bir kadın sahneye çıkıyor ve "Çünkü biz buna değeriz." diyerek parlak yüzüğünü gösteriyor. Peki biraz dikkatli baksa taşın üzerine sıçramış kanları görebileceğini bilmiyor mu acaba?
Evlenecek kişilere bu bilgileri verdiğimde duyar kastığımı söylüyorlardı. Yanılıyorlardı.
Yalnızca insanlık yapıyordum.
"Eunwoo, tam olarak ne arıyorsun da bir saattir salonda volta atıyorsun?" diye sordum. Onu iyi tanıyordum, kafası karıştığında yerinde saymak gibi bir huyu vardı.
Telaşlı mavilerini bana çevirdi. "Sana'nın bavuluma koymam için verdiği çantayı arıyordum."
Evet, ikisi eve çıkıyorlardı. Normalde ben ve Eunwoo aynı dairede kalıyor ve kirayı birlikte ödüyorduk ama çifte kumrular evlenmeye karar verdiklerinde ev bulma işine girişip buradan çok da uzak olmayan bir semte karar vermişlerdi.
İşin iyi yanı ev bana kalacaktı.
İşin kötü yanıysa kirayı tek başıma ödemek zorunda kalacaktım.
"Yüklüğe baktın mı?" diye sordum yattığım yerde kedi gibi gerinerek. Yerini bilsem bile kalkıp göstermeyecektim.
"Ah! Doğru ya! Sağ ol dostum, postumu kurtardın." Aceleyle uzaklaşan gözlüklü genci izledim. Sonra onun ardı sıra odaya giriş yapan Sana'ya çevirdim başımı. Sana omuzlarındaki saçları sallana sallana gelip ayak ucuma oturdu.
Sana'nın ortalama bir güzelliği vardı. Çikolata rengi gözlere, kısa bir boya ve yanaklarında iki küçük gamzeye sahipti. Karakteri de öyle kötü değildi. Ona bakarken Eunwoo'nun neden sevdiğini daha iyi anlıyordum. Sana varken beni kim ne yapsındı ki?
"Biraz konuşabilir miyiz Jungkook?" diye sordu önemli bir şey söyleyecekmiş gibi eğilerek. Eunwoo'nun evlilik teklifini kabul ettiğinden beri ikisine de tripliydim.
Tabi içimden.
Dışımdan hiçbir sorun yoktu.
"Olur."
"Biliyorsun evleniyoruz. Ama bu demek değilki onu senden çalıyorum. İstediğiniz zaman görüşeceksiniz yine. Ben Eunwoo'yu böyle şeylerde kısıtlamam. İnan o da seni ziyaret etmeyi unutmayacak. Sadece bir süre şu evlilik işiyle meşgul olabiliriz, o kadar. Kimse seni geride bırakmıyor, tamam mı? İhtiyacın olan her şeyde bize haber verebilirsin."
Boğazıma oturan yumruyu yutkundum, Sana iyi biriydi. Sırf daha sonra kötü hissetmeyeyim diye beni rahatlatmaya çalışıyordu.
Ve ben o saniye anlamıştım Eunwoo'nun yanında olması gerekenin kim olduğunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐀𝐣𝐭ó
Fanfiction''Neden ben?'' diye sorduğumda eşsiz gülüşünü duyar gibi oldum. Benden bu sesi sakınmaması ne hoştu. ''Çünkü güzel ağlıyordun.'' Bu hikayenin yazarı 'DreamTheater2024' olup hikaye ile ilgili tüm haklar kendisine aittir.