-23-

59 15 0
                                    

|23|




Kafenin kapısından çıkana kadar kararan gökyüzünü turlayan sıkkın bakışlarımı rujlu dudaklarıyla sigarasını ısıran kıza indirdim. Yaşı benden küçük olmasına rağmen sigara kullanarak ömrünü çürütüyordu, yine de bu onun seçimiydi yani pek laf edemiyordum. Kahve gözlerim Roza'nınkilerle birleştiğinde ifadem yumuşadı. Yine de derdini sormam gerektiğini söyleyen iç sesim susturulmuş, umursamazca omuzlarımı silkmekten başka bir şey yapmamıştım.

Bugün şehrin tamamı buruktu sanki. Gelen müşteriler sıkkın, üst üste sildiğim bardaklar lekeli, servis ettiğim yemekler bozuktu. Tabii aslen, yalnızca bana öyle geliyordu.

Hoşça kal babında başımı eğdim ve tüm gün olduğu gibi sessizce, ellerimi pantolonumun ceplerine sokarak henüz göremediğim otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Roza'nın sorununu da belki yarın öğrenirdim.

Hava açıkta kalan derimi ısırıyordu, hatta soğuk o kadar ısrarcıydı ki tüylü şapkamın altına sakladığım kulaklarım bile nasipleniyordu bundan.

Durağa vardığımda, araca binip kendime oturacak bir yer bulduğumda ve eve yürürken bile hiç acele etmemiştim. Kapıyı üşümekten uyuşmuş ellerimle açtım, ayağımdakileri ayakkabı dolabına yerleştirdikten sonra şapkamı bir kenara attım, tamamen ruhsal halimi yansıtan simsiyah çoraplarımla parkeye bastım. Karanlık antremi aydınlattıktan sonra odama geçip üzerimdekileri değiştirdim, rahat pijamalarımla sonunda tamamlandığımı hissetmiştim fakat göğsümdeki ağrı yerini koruyordu.

İsteksiz adımlarım lavaboyu buldu, iki kere elimi yüzümü yıkadım. Gün boyu o kadar insanla haşır neşir olmuştum, göremediğim onca mikroptan kurtulma fikri o kadar da yorucu gelmemişti. Çıkarken aynaya bakmaktan itinayla kaçındım..

Mutfağa girdim, Kettle'a su doldurup ısıtmaya bıraktım. Aç değildim ama tok da değildim, buzdolabının varlığını yok sayarak mutfağı terk ettim. Yüklükten elektronik süpürgeyi sürüyerek çıkardım ve banyodan başlayarak salonu, mutfağı, odamı ve balkonu süpürdüm. Makineyi yerine kaldırırken belim sızlıyordu, boş bir kafayla süpürdüğüm evi bir de yumuşatıcı ve viledayla baştan sona sildim. Her yeri yeterince temizlediğimi düşündüğümde ellerimi belime yerleştirdim, artık evdeki kirli olan tek şey bendim.

Yoruldukça karnıma çöreklenen açlığı bastırmak için ne yapacağıma karar verdiğim sıra tiz zil sesini duydum. Odamdan çıkarken boy aynama kayan gözlerimi önümde tutmuş, kapı otomatiğine basarken de aklıma doluşmak için an kollayan endişeleri elimin tersiyle itmiştim.

Nasıl gözüktüğüm umurumda değildi.

Dış kapının aralığında uzun figürünü gördüğüm şık adamı süzmedim, kenara çekilip içeri girmesine izin verirken ise hoş bulduğum gülümsemesi üzerine düşünmedim.

"Selam." dedi kalın tınısındaki mutluluk zerrelerini benim ifadesiz yüzüme serperek.

"Selam." dedim ağzımın içinden, ufak bir parçamın onu gördüğü için mutlu olduğunu hissettiğimde kaşlarımı çattım. Beni düşürdüğü sıkıntılı durumu unutmamıştım daha.

Onu içeri aldım ve nezaketen ayakkabılarını dolaba kaldırdım. Açık renk kabanının kollarından tutarak çıkarmasına yardım ettim ve askılığa astım, "Teşekkür ederim." deyişine melodik bir mırıltıyla cevap verdim. Yaptığım nazikliğe zıt bir şekilde onu gerimde bıraktım, tek başıma mutfağa geçip kendime bir sandalye çektim ve masanın üstündeki meyve tabağından bir meyveyi gözüme kestirerek üç küçük ısırık kopardım. Bunları sabahleyin, şu sıralar edindiğim kilolardan kurtulmak ve bir parça sağlıklı olabilmek için salı pazarından almıştım.

𝐀𝐣𝐭óHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin