|31|
Yugyeom
Kemirip durduğum çubukta patatesimin rengi gökyüzündeki beyaz bulutlara çok yakışıyordu. Hava mükemmeldi, siyah ve kalın kapüşonum beni her çeşit kötülük ve soğuktan koruyordu. Keyfim koltukta yayılmış, tam da olması gerektiği yerdeydi. Bunun da tek sebebi patates yememdi ama acıkma alametleri gösteriyordum.
Eğer tükettiğim şeyin doyurma değeri düşükse, yemek yerken acıkabilme yeteneğine sahip biriydim. Jungkook bunun 'Doyumsuzluk' olduğunu söylemişti fakat o hep çok şey söylerdi, canım arkadaşım benim... Doyumsuz olduğuma inanmıyordum.
Hem patates yiyen biri doyumsuz olmamalıydı. Pizza ve cipsten sonra, patatesi çubuğa geçirip kızartmak yüzyılın icadıyken bunu yemek aşırılık olmamalıydı.
Harika artıları vardı bu icadın bir kere! "Abi bana bolca baharat koy!" dediğinizde hiç malzemeyi kısmadan, bir Nusret edasında baharatınızı atıyorlardı mesela. Tuzu da hunharca dökmesini istediğinizde tadından yenmiyordu. Eğer aşırı tuzdan gözümde kuruluk ya da ellerimde kemik erimesi meydana gelmeyeceğini bilsem iki yüz tane bile yerdim. Kopardığım parçayı yavaş yavaş çiğnerken geniş adımlarımın ardında bir amaç yatıyordu. Bugün kutsal bir görev üzerindeydim. Zamanında Haçlı Seferleri bile bu kadar yüce bir yolculuğa çıkmamışlardı, o kadar kutsal yani.
Aslında güne başlarken hiçbir amacım yoktu. Yalnızca gece üçte hortlak misali ayağa dikildiğim için bok gibi bir sabaha kalkmıştım. Uyuyamamamın sebebi yorganımın uzun tarafını bulamamamdı, zaten karanlıkta yorgan Tangram oyuncağına dönüyordu. Başını sonunu ayırt edemiyordunuz, e doğru tarafı bulana kadar da uyku denilen şey haram oluyordu.
Beni uyutmayan diğer neden ise kesinlikle kendi halt yememdi. Yorgana inanılmaz öfkelendiğim için uykum kaçmıştı, madem kaçtı o halde biraz video bakayım deyip işin suyunu çıkarmıştım. Sonrası malum. Ne ara uykuya yenik düşmüşsem, saat altı buçuk oldu benim gözler fal taşı gibi açıldı.
Sol popomu da bir vahşi emcüklemişti ve kaşımaktan derimi kanatmıştım. Kışın sivrisinek tarafından emilmek de ne bileyim? Bre nomızsız böcek! Sana abur cuburdan iyice belirginleşmiş mabadimi ısırma iznini kim verdi, saadet düşmanı haşere?!!
Ayrıca, geç yattıktan sonra erken kalkmak insanoğlunun ne cins bir huyuydu ya! Altı da kalkmak ne demek?! Karga daha bokunu yememişti fakat ben İngiltere Kraliçesi kadar yorgun, Atom Karınca kadar enerjiktim anasını satayım.
Bu senaryo birkaç gündür tekrarlanıyordu, tatlı uykum saçma sebeplerden ötürü bölünüp duruyordu ve delirmenin eşiğindeydim. O yüzden moralim yerine gelsin diye dışarıda dolaşmaya (yemek yemeğe) karar vermiştim.
Yaşamak için yemek yiyen ve yemek için yaşayan iki insan kategorisinin ikincisini temsil ediyordum. Hani hangi duyunu hangisine tercih edersin diye sorsalar, tat almayı duymaya tercih ederdim.
Kaldırımı ezerken zihnimin kaotik ve alacakaranlık dehlizlerinden kurtulmaya çalışıyordum. Bazen o düşünceden bu düşünceye öyle çok savruluyordum ki gerçek hayatla bağım kesiliyordu. Yaşadığım andan uzaklaşmak için yeterince hevesliydim ancak her kopuş sonrası kendime geldiğimde saçma ortamlarda buluyordum kendimi.
Bir keresinde Otome oynarken bir bakımevine kadar yürümüştüm. Görevliler "Kime bakmıştınız?" diye sorduklarında "Benim babaannem öldü!" deyip panik içerisinde dışarı koşmuştum. Başka bir seferde, asla kaleme dökmeyeceğim romantik senaryolara dalmıştım ve bunu arkadaşlarımdan birinin doğum günü partisinde yapmam hiç yakışık olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐀𝐣𝐭ó
Fanfiction''Neden ben?'' diye sorduğumda eşsiz gülüşünü duyar gibi oldum. Benden bu sesi sakınmaması ne hoştu. ''Çünkü güzel ağlıyordun.'' Bu hikayenin yazarı 'DreamTheater2024' olup hikaye ile ilgili tüm haklar kendisine aittir.