-22-

87 17 1
                                    


|22|







Çaprazladığım avuçlarım karnımın üstündeydi, uzandığım yerde ayaklarımdan biri ötekini taşıyordu.

Rahatsız bir yastık seçtiğimden başımı bilmem kaçıncı kez oynattım, krem rengi tavanla bakışıyor ve düşüncelerimin beni bir tasma eşliğinde oradan oraya götürmesine izin veriyordum.

"Anlıyor musunuz Behlül Bey? Ona karşı koymakta zorlanıyorum. Önce varlığına alıştırıyor, çeşitli yollarla egomu tatmin ederek istediklerini yaptırıyor. Sonra bu ona yetmiyormuş gibi, bir de ne durumda olduğumu anlamamı istermiş gibi üzerime geliyor. Evvelki gün kafeye beni ziyarete gelip çıkışta beklememi istedi. Beni evime kadar bıraktı, yol boyunca havadan sudan konuştuk. Aramızda hiçbir şey yaşanmamış ve gereksiz yere gerilen tek kişi benmişim gibiydi. Demek istediğim,..."

Yumuşak dudakların zamansız bir şekilde gözümde belirmesiyle ellerimi çözüp yüzümü kapadım. Neden her seferinde bu kelimeyi sarf ederken ıkındığımı sorguluyordum. Ve cevap aşikardı aslında, utanıyordum.

"Devam et." dedi çaprazımdaki sandalyede oturan genç adam sakince, burnuna inmiş gözlüğünü ittirerek uzun defterine bir şeyler yazdı.

"Beni ö... öptükten sonra bunun üzerinde çok düşündüm. Acaba olabilir miyiz, demeye cüret ettiğimde korkularımın etrafıma bir set çektiğini hissediyorum. Pasifim, tecrübesiz ve monotonluğa olan alışkanlığım yüzünden yeni her şeye karşı hazırlıksızım. Gerçi dediğim gibi, hazırlıklı olsam bile tecrübesizliğim çuvallamam için gerekli olan her koşulu karşılıyor."

Karalama sesiyle geçen birkaç saniyeden sonra gözlerini defterden ayırıp benimkilerle birleştirdi. "Yani onunla bir ilişki içerisinde olmaya hevesli ama olabileceklerden ötürü endişelisin." dediğinde başımla onayladım. Teknik olarak buydu problemim.

Genç adam onayımla birlikte tekrar kalemini sayfada gezdirdiğinde kaşlarımı çattım. "Behlül Bey," dedim keyifsiz bir sesle. "Acaba yazdığınız sonuçlardan beni de haberdar edebilir misiniz diyeceğim ama..." Yüzümü buruşturdum. "Neden adınız Behlül ki?"

Cıklayarak siyah kabarık saçlarını karıştıran genç, sorumu hakir gören bir ifadeyle yazmaya devam etti. "Çünkü kendime bu absürt ismi koyarak, konunun ben değil siz olduğunuzu vurgulamaya çalışıyorum Jungkook Bey. Adımın hiçbir bir önemi yok, sadece absürtlüğün sizi anda tutmasına izin verin."

Homurdandım, oysa uzun boynunu biraz aşağı eğdi ve siyahımsı hareleri üzerindeki (evi arayıp bir şekilde ortaya çıkarttığı) gözlüğü burnunun ucuna indirdi. An itibariyle bu saçma terapinin işe yaradığına inanmıyordum.

"Artık duralım, olmaz mı?.." diye sızlandım ancak Behlül Bey (!) olumsuz yanıt verdi. "Yazdıklarıma göre," diye devam etti benim daha çok söyleneceğimi fark ederek. "Çeşitli güven sorunları yaşıyorsunuz. İyi tarafından bakarsak Taehyung Bey'e bir fırsat vermeye razısınız, ki bu değişime açık olduğunuzun bir göstergesidir." Oturduğu sandalyede bacak bacak üzerine attı ve gözlüğünü kalem tutmayan eliyle çekip aldı. "Tavsiyem, geleceğe dair kaygılarınızın önünü kesmek için fazla düşünmeye bir son vermenizdir. Yalnızca akışa bırakın, bu çoğu zaman korkutucu gelse de sizi hiç tahmin etmediğiniz güzel olaylarla karşı karşıya getirebilir."

Söylediklerinin kısmen doğru oluşu ve normalde bu kadar mantıklı cümleler kurmuyor olması canımı sıktığı için uzandığım yerde dikeldim. Rolüne o kadar kaptırmıştı ki kendini ayağa dikilip ona yürüdüğümde bir şaşırma emaresi bile göstermemişti.

𝐀𝐣𝐭óHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin