-17-

109 17 3
                                    


|17|









Bitik bedenimi oturduğum banka iyice yaymış, önümüzde ileri geri yapan insanları cansız gözlerimle seyretmekteydim. Gün boyu yüklendiğim negatif enerjiler karabasan olup üzerime çökmüştü adeta.

Düşüncelerin gölgesindeki gözlerim ara sıra, spor ayakkabılarımın içindeki led lambalı bir iguanayı andıran renklere sahip yün çoraplarıma kayıyor, öteki taraftan, hemen yanıma tünemiş olan ve sınavdan daha az önce çıkmasına karşın benden dinç görünen arkadaşıma yan bakışlarımı yolluyordum.

Yugyeom (benim aksime) açıktan okuyordu ve bu nedenle yalnızca sınavlar için okula gelmesi gerekiyordu. Tüm değerli vaktini oyun oynayarak geçirmesine rağmen nasıl oluyor da dersleri verebildiğini ciddi şekilde sorgulayıp duruyordum, zira inanılmaz bir çelişkiydi bu kafamı karıştıran.

Hangi ara ders çalıştığını bulmayı bir mesele haline getirmem demek, onun evinde yatıya kalıp her hareketini göz hapsine almam demekti ve kafamı çelen bu fikirden uzaklaşmak için somurtuk insanlardan daha ilgi çekici olan çoraplarımı izlemekten başka seçenek kalmıyordu elimde.

Ruhsal destek sağlamak ve yalnız hissetmesini önlemek için ona eşlik etmiş ve sınavı bitene kadar kampüsün önünde beklemiştim, yola çıkmadan önce oldukça ciddi bir konudan bahsediyorduk ancak Yugyeom'un ilk baştaki hevesi buhar olup uçmuştu.

Dün öğlenleyin, bana söylediği zamandan tam olarak iki saat sonra evime gelmiş ve benim endişeli sorularımı atlatıp başından geçenleri ayrıntısıyla önüme sermişti.

Yugyeom'un tarif ettiği dövmeli genci hemen tanımıştım ve birkaç gün içerisinde yaşadıklarım anlam kazanırken büyük bir pişmanlığın içimde filizlenmesine engel olamamıştım.

Aşağılık herif, beni çalıştığım kafeden kaçtığımda yakalayamadığı için kinlendikçe kinlenmiş, soluğu önce tehdit içerikli mesajla beni korkutarak, sonra da arkadaşımın peşine düşerek almıştı.

Dolaylı yoldan onu tehlikeye attığım için Yugyeom'dan özür dilemiştim. Dövülerek bir Günah Keçisi konumuna gelmediği gerçeğiyle avuturken kendimi, o sorun olmadığını söylemiş ve Bad Boy kılıklı biriyle tanışmasına vesile olduğum için bana teşekkür etmişti.

Daha sonrasında öğrenmiştim, onu serserilerden kurtaran kişi evine aldığı gencin ta kendisiydi. Böyle bir şeyin tesadüf eseri gerçekleşmediğini vurgulamıştım ona, zaten kader gibi aziz bir şey varken şansa inanmam büyük oranda abes kaçardı.

Öte yandan, o serserilerin söyledikleri cümleler kafama takılmıştı. Elimizde onları bir video (?) ile tehdit eden (?) bir p*ç (?) vardı bir kere. Yugyeom'a birkaç günü üstün körü anlatmam, ikimizin de tek ve mantıklı sonuca hızla varmamızı sağlamıştı.

Bahsedilen p*ç, açık ara Taehyung'tan başkası olamazdı.

Telefonla konuştuğumuz akşam aldığım tehditten yalnızca ona söz etmiştim, bir şekilde onlara ulaşıp edindiği kozla bana bulaşmamaları için tehdit etmiş olmalıydı. Taehyung'un bilgi toplamadaki hünerlerini ve bazen ürkmemi sağlayan korumacı tavrını biliyordum fakat sırf benden uzak dursun diye birilerini tehdit etmek, biraz mafyavari kaçıyordu bence.

Yani birazdan biraz daha çok...

Görüştüğümüz zaman konuşacaklarımıza bir yenisi eklenmişti, piknik yapacağımız günü iple değil, daha iyi bir tabirle, halatla çekiyordum artık.

"Somurtuyorsun." dedi Yugyeom ekranla beyaz bir renk kazanan yüzündeki belli belirsiz gülümsemesiyle.

'Oh, bu dahiyane fikre nasıl kapıldın?' diye geçirdim içimden, sahte bir şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırıp bana bir türlü çevrilmeyen yüzüne baktım. Saniyeler içinde alaycılıktan vazgeçip tekrar düşük moodumu kuşandım. Dediğim gibi, günün başlarında Taehyung'la ilgili ciddi bir konuşma yapıyorduk ancak beyefendi sıkılıp konuyu kapamıştı.

𝐀𝐣𝐭óHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin