-8-

194 30 3
                                    

|8|







İnsanlık namına hamile bayanın yürüyen merdivende öne geçmesine izin verdiğim için arkadaşımdan sırtıma bir şaplak kazanmıştım. Sert olmayan vuruşuna karşılık vermek için döndüğümde artistik bir eğiliş ile reverans yaptığını gördüm.

"Siz bu dünya için fazla naifsiniz, Sör Nicholas." dedi onayla karışık bir alay ifadesiyle.

Her zamanki davranışlarına şaşırma olayını çoktan aşmış olan ben de ona uyum sağladım, etrafımızı çevreleyen kalabalığı pek takmadan ona aynı şekilde reverans yaptım. "O sizin saflığınız, Madam Myrtle."'

Bizi gören herhangi biri yirmi yaşlarında birer genç adam olduğumuza inanmakta güçlük çekebilirdi. Onlara katılıyordum, hiç de yetişkin bir birey gibi hissetmiyorduk çünkü.

Doğrusu, öyle hissetmek zorunda değildik. Sırf herkes öyle olması gerektiğini düşünüyor diye bir şeyler görüp geçirmiş, makul insanlar gibi davranmamıza gerek yoktu. Bence kişi önce 'Yaşı Yaşamak' nedir bilmeliydi.

Bu söyleyiş biraz kafa karıştırsa da anlamı basitti. Çocuksa çocuk, ergense ergen, gerçi ergenlerde biraz olgunluk seviyordum ben, yetişkinse yetişkin, yaşlıysa yaşlı olmalıydık.

Dünyaya sadece bir kez, o da kısa bir süreliğine geliyorduk. Olmasını ummakla geçirdiğimiz, boş yere giden zaman verebileğimiz hiçbir şey karşılığında geri dönmüyordu.

Bir kere kaybedilen anılar, telafi edilemiyordu. Bu yüzden ne kadar zor olsa da günü, anı yaşamalıydık. Ömrümüz varsa yarın er geç gelecekti zaten.

"Ve şerefsiz Miyomi hiçbir pasıma karşılık vermedi." dedi neredeyse yarım saattir yeni indirdiği Otome'den sahneler anlatan Yugyeom.

Ben üst basamakta, o bir altımda arka arkaya merdivenleri çıkıyorduk ve buna rağmen boyuna dudak büzesim geliyordu. Çocuk da bir boy vardı, her görüşmemizde en az birkaç kere dalga geçiyordu kısalığımla. Oysa uzun olan oydu, ben oldukça standart bir erkektim.

"Neden aslında o tiplemeyi sevmemene rağmen sonunda hep Tsundere* karakterleri seçiyorsun?" diye sordum merakla.

Böyle sorular sorduğuma bakmayın, gerçek hayatta bir kız görse sesi de cesur tavırları da bir taraflarına kaçıyordu beyefendinin.

"Çünkü tatlılar." dedi sanki bu her şeyi açıklıyormuş gibi.

"Tatlı kızlar en iyisi." Bir an sonra siyahvari gözlerini bana dikti. "Tabi senin tarzın farklı olabilir," sesini kıstı. "Malum, erkeklerden hoşlanıyorsun."

Göz devirmekle sert bir şekilde çıkışmak arasında kaldım. "Ben şahsına münhasır insanlar severim." dedim kollarımı göğsümde birleştirip.

"Oh, tabiki. Mesela Taehyung enişte gibi insanlar senin ideal tipin."

Konuyu döndürüp dolaştırıp Taehyung'a getirmekten ayrı bir zevk duyuyordu, biliyordum ama kafası karışık ben bunu her yapışında birkaç saniyelik şaşkınlık yaşıyordu. Ve muhtemelen asıl eğlencesi de tam olarak buydu, konunun ortasına giren garip adam aklımı karıştırıyordu.

Verdiğim tepkileri izlemek onun için keyifliydi sanırsam. "Konuşana da bak hele." dedim öç almaya hevesli. Tehlikeli parıltılar saçmaya başlayan bakışlarımdan ürken Yugyeom sıkıştığı yerde kaçacak yer aradı. "Ben seni bir erkek sevgili yapmış şekilde görmezsem ne olayım."

Sanki çok inanılmaz bir şey söylemişim gibi kaşlarını havalandırdı, tabi hemen sonra eski gevşek ve umursamaz haline geri döndü. "Abese kaçıyorsun kardeşim. Ben mındık, uzun saç ve şekilli mabat tercih ederim."

𝐀𝐣𝐭óHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin