"Neredeyim ben?"
Hemen başımı kaldırıp ona döndüm, uyanmıştı. Şuan tam 3 saattir onun uyanmasını bekliyorduk. Yani, Nayeon, Sehun, Dahyun, Felix, Jungkook, Lisa, Rosé ve ben.
"Sakin ol. Hastanedesin."
Onun yanına gidip ellerini tuttuğumda ilk önce bana, sonra seruma baktı. Hâlâ kendinde değildi. Hâlâ o korkuyu atlatamamıştı.
"Trene bindikten sonra miden bulanmaya, başın dönmeye başlamıştı. Sonra kollarımda bayıldın, bende seni hastaneye getirdim. 3 saattir uyuyorsun. Bu gece burada kalmayacaksın, bende kalacaksın."
Bana şaşkınca bakmaya başladı. Ona gülümsedim ve alnına bir öpücük koyndurdum. Öperken ne hissettiğimi sormayın. Bende bilmiyorum. Öyle güzel kokuyordu ki Yasemin kokusu, boynuna yapışıp saatlerce o kokuyu içime çekmek istiyordum.
Jennie "Rosé, sen izin veriyor musun?"
Rosé de onun yanına geldi ve oturdu.
Rosé "İzin veriyorum ama sadece bir günlüğüne. Arkadaşıma iyi bak Jisoo."
Rosé'ye dönüp ona gülümsedim. Gerçekten Jennie ile çok ilgileniyordu. Lisa gerçekten çok şanslı böyle bir sevgilisi olduğu için. Rosé Jennie'nin yanına gelip saçlarını okşadı ve başını öptü. Jennie onlara gülümsedikten sonra Rosé ile Lisa odadan çıktılar. Onlar çıktıktan sonra diğerleri de Jennie'nin yanına gelip teker teker geçmiş olsun dediler. Ben onları izlerken Dahyun arkamdan geldi ve kulağıma fısıldadı.
Dahyun "Jennie durumunu anlatmak isterse bize söylersin bizde geliriz."
Jisoo "Tamam bunu konuşuruz onlarla konuş. Jennie'yi fazla bunaltmasınlar. Nayeon'a baksana kızı boğuyor."
Dahyun "Lan cidden boğuyor."
Dahyun hemen benim yanımdan ayrılıp Nayeon'un yanına gitti ve Jennie'yi Nayeon'dan kurtardı.
Dahyun "Kızı öldürecektin az kalsın!"
Nayeon "Daha doyamamıştım ama!"
Jennie gülümsedi.
Jennie "Boğmasaydın iyi olurdu Nayeon."
Hepsi aralarında gülüşürken ben sadece Jennie'ye bakıyordum. Gülmeye çalışıyordu ne kadar acı içinde olsada. Sanki onu bana çeken bir şey vardı. Her yanımda olduğunda nedensizce kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Hayır, hayır. Olmaması lazım. Onu 1 haftadır tanıyorum olmaz. Olamaz...
Sehun "Kızım dakika da cevap versene ya!"
Sehun'un sesi ile ona döndüm. Bana seslenmişti anlaşılan.
"Ha, Noldu?"
Sehun "Biz gidiyoruz, bir şey olduğunda hemen bizi arıyorsun. Aramazsan evini basarım. Yarın okula gelirseniz görüşürüz."
Sehun'a başımı sallayıp diğerlerine gülümsedikten sonra hepsi çıktı. Oda da sadece ben ile Jennie kalmıştık. Hâlâ onun ellerini tutuyordum. O da ellerini çekmemişti. Bana bakıyordu sadece. Bana öyle bir bakıyordu ki 18 senelik hayatımda hiç kimsenin yanında ağlamayan ben şuan Jennie'nin yanında o gözleri yüzünden hüngür hüngür ağlayabilirdim. Hüzün vardı gözlerinde. 'Beni kurtar!' diye bağırıyordu sanki gözleri. Gözlerimin dolduğunu hissettiğim anda kendimi toparladım. Ben asla ve asla ağlamam. Çok duygusal oldum bu zamanlarda ya.
"Jennie..." Dedim gözlerine bakarak. İçimde suçluluk hissi vardı ve ben onu dışarı yansıtmıştım. O da beni anlamıştı sanki.
Jennie "Kendini suçlama Jisoo, senin yüzünden değildi..." Aynen, asla benim yüzümden değildi.
Jennie "Sen sadece bana izin verdin." O an ağzım yırtılsaydı keşke.
Jennie "Sadece eğlenmek istemiştik." Eğlenemedik ki abi o tren yüzünden.
Jennie "Sadece, babama üzülüyorum. Onu çok özlemiştim. Dün gece aldım onun ölüm haberini. Okula gelmeyecektim ama kafamı dağıtırım diye geleyim dedim. Kafamı da hiç dağıtamadım zaten."
"Gerçekten üzgünüm. İstersen Amerika'ya gidelim babanın mezarına. Onu görmüş olursun."
Jennie omuz silkti.
Jennie "Hayır annemi görmüş olurum o zaman. Baya kavga çıkar, baban ölünce mi aklına geldi felan der. Onlarla uğraşmak istemiyorum."
Başımı eğdim. Demek ki annesi ile kavgalıymış. Onun fazla üzerine gitmemek için olayı fazla uzatmadım. Eve gidince belki onu mutlu etmek için bir şeyler yapabilirim. Evi yakmadan yapabilirim umarım.
"Sen biraz yat, ben doktor ile konuşayım. Eğer izin verirse çıkarız. Oldu mu?"
Jennie "Olur..."
Doktorun yanına geldiğimde onunla biraz konuştum. Doktor zaten baygınlık olduğu için şimdi çıkabildiğimizi söyledi. Ödemeyi yapıp Jennie'nin yanına döndüm ve onu kaldırdım. İlk başta ayakta duramasa da bana tutunarak yürümeye başladı. Kesinlikle rahatsız olmuyordum aksine çok huzurluydum. Tam boynunun yanında, açık kahverengi güzel saçlarını izliyor ve Yasemin kokusunu içime çekiyordum.
Dışarı çıktığımızda arabayı almadığımı hatırlayıp Jennie'yi bir banka oturttum ve şoförümü aramaya başladım. Ona konumu atıp hemen gelmesini söyledikten 15 dakika sonra geldi ve ikimizde arabaya bindik. Konuşmuyorduk. O yanındaki cama bakıp dışarıyı izliyor, bende öylece düz bakıyordum. Bana dönüp hiç ummadığım bir şey yaptı. Sıcak elleri ile soğuk ellerime dokunduğunda her şey benim için durmuştu sanki. Elleri benim ellerimin üstünde, ellerimi okşuyordu. Bende boş boş önümü izliyordum.
Sonra ona döndüğümde onun gözlerinin dolduğunu fark ettim. Bana yalvarır gibi bakıyordu. Ona biraz yaklaştım, başını göğsüme yasladım. Hâlâ titriyordu aynı tuvalette ki gibi. Saçlarını okşamaya başladım. Elini çekmemişti. Çekmesini istemiyordum zaten. Öyle bir güzel kokuyordu ki, o koku ile şuan uyuyabilirdim. Sesini çıkarmıyordu. Kalbim öyle bir atıyordu ki sanki onu duymak istermiş gibi kulağını kalbimin üstüne getirmişti. Hiçbir şey demedim. Son aylarda kızlara karşı sevgi duymayan ben, ona karşı bir şeyler hissediyordu sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Love You And Me / JenSoo
FanfictionTuvalete yanlışlıkla girip o mükemmel vücudu gören Jisoo, gözlerini o vücuttan alamadı. Hem vücuda hemde sahibine aşık olmuştu. /Duru