Bölüm 22

430 28 6
                                    

Erta atlılardan birkaç tanesi ile savaşırken ilk şaşkınlıkları geçen diğer atlılar Yera'ya doğru yöneldiler. Yera tekrar ormanın içine doğru kaçmak için yönünü döndüğünde ormanın içinden üç atlının daha kendisine doğru geldiğini fark etti. Bu atlılar diğerlerine benzemiyorlardı. Üzerlerinde gümüş renkli zırhlar ve siyah pelerinler vardı, kafaları gümüş maskelerden görülmüyordu, muhteşem görünüşlü zırhları ile atlarının üzerinde öylesine heybetli duruyorlardı ki, diğerleri ile aralarındaki fark hemen anlaşılıyordu. Bu üç atlıda kılıçları ellerinde olduğu halde Yera'ya doğru hızla geliyorlardı.

Yera iki grup atlının arasında kalacağını anlayınca kasabaya giden yola doğru koşmaya başladı. Arada dönerek arkasına bakıyordu. Ormanın içinden gelen üç atlının kendisine doğru değil de diğer atlılara yöneldiğini görünce kaçmayı bırakarak olanları izlemeye koyuldu. Erta ve ormanın içinden gelen üç atlı diğer on atlıya karşı savaşıyorlardı. Kılıç sesleri ormanın derinliklerinde yankılanıyordu. Kıyasıya bir mücadele vardı. Hiç kimse konuşmuyor sadece savaşıyorlardı. Yera dikkatle Erta'ya bakıyordu. Onun başına bir şey gelmesini istemiyordu. Erta'nın bindiği atın Kayis'in atı Gratus olduğunu bir bakışta anlamıştı. Demek ki Kayis Erta'yı kendisini bulmak için göndermiş olmalıydı. Bu düşünceler onun içten içe sevinmesine yetmişti bile. Erta'nın giydiği elbiseyi ise ilk defa görüyordu ve ona çok yakışmış olduğunu düşündü. Bir anda aklına rüyasında gördüğü kadının dedikleri geldi. Erta'nın kendisini bulacağını söylemişti. Yoksa bu kadını rüyasında değil de gerçekten mi görmüş olduğunu düşünmeden kendisini alamadı.

Diğer atlılar çok geçmeden öldürüldüler. Erta Yera'ya doğru Gratus'u yönelterek yanına geldi, kolundan kavrayarak bir hamlede önüne oturttu. Sonra ormandan gelen üç atlıya yavaşça yaklaştı:"Kimsiniz?" dedi

Ama bu sorusuna bir cevap alamadı. Esrarengiz üç atlı hiç konuşmadan geldikleri gibi yine ormana yönelerek gözden kayboldular. Erta bu duruma bir anlam verememesine rağmen bu dört gün içinde o denli çok esrarengiz olayla karşılaşmıştı ki, artık yaşadığı hiçbir şey onu daha çok şaşırtamazdı.

Erta, bir süre daha üç atlının arkasından baktıktan sonra nihayet Gratus'u kasabaya giden yola doğru yöneltti. Erta ve Yera bir süre hiç konuşmadılar. Erta, Gratus'a bile herhangi bir emir vermemişti, at kendi başına yoluna devam ediyordu. Yera yaşanan bu sessizliği bozmak için hafifçe Erta'ya doğru döndü. Erta'nın yüzünde yorgunluk ifadesi vardı. Bu yorgunluk ifadesine bir de az önceki savaştan kalma ter damlalarının toprakla birleşerek yanakları ile sakalını görünmeyecek derecede gizlemesi eklenmemiş miydi? Yüzünde her hangi bir hareket yoktu, gözleri ile uzaklara bakıyordu. Sanki uzaklardan gelecek bir şeyleri bir an önce görse rahatlayacak bir hali vardı. Yera daha fazla dayanamayarak:"Köyümüze dönmeyecek miyiz?" dedi.

Erta, Yera'nın bu basit sorusuna istediği cevabı vermek yerine:"Bu geceyi burada geçireceğiz. Yarın konuşacak çok şeyimiz olacak." diyerek sanki daha çok konuşmak istemediğini anlatmak ister gibiydi.

Yera'da, Erta'nın bu uyarısını anlamış olmalı ki bir daha konuşmadı. Yönünü dönerek kasabaya giden yolu ve kasabayı incelemeye koyuldu. Erta hiç acelesi yokmuş gibi Gratus'un yavaş gitmesine müdahale etmiyordu.

MELEKLERİN OĞLU YERA; GİZEM KALESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin