Yera, o günde akşama kadar ormanın içinde yalnız başına uzun süre yol aldı. Artık yavaş yavaş umudunu kaybetmeye, bu koca ormanda kaybolduğunu düşünmeye başlamışken birden ağaçların arasında yükselen dumanı görünce heyecanla sevindi, "Demek ki az ileride bir ev var karnımı doyurabilirim." diye düşündü, sonra birden korktu. Çünkü köyünden bu kadar uzağa hiç gelmemişti ve burada kimlerin yaşadığını da bilmiyordu. Heyecanı bir den kayboldu, içini derin bir korku kapladı. Nefesi boğazında tıkandı. Kendisini birilerinin göreceğinden korkmuş olacak ki yakınındaki ağacın arkasına saklandı. Ya oradaki insanlar iyiyse diye düşündü. "Aç karına fazla yürüyemem, hava da kararmak üzere, ne olursa olsun oraya gitmeliyim." diye düşündü.
Ağaçların arasında saklanarak eve yaklaşa bildiği kadar yaklaştı, dikkatle etrafı kolaçan etti. Küçük bir kulübe ve hemen bu kulübenin yanında da önünde duran saman yığınlarından ahır olduğu anlaşılan başka bir kulübe vardı. Kulübe tarafından herhangi bir ses duyulmuyordu. Biraz daha etrafı dinledi, eve girip çıkan var mı diye bakındı fakat ne bir ses duydu ne de birileri vardı.
Cesaretini toplayarak saklandığı yerden çıktı ve pencerenin önüne kadar sessizce yaklaştı, gizlice pencereden içerisini kolaçan etti, pek bir şey görünmüyordu. İçeride birilerinin olup olmadığını kestiremedi. İçeride birileri varsa, onlara görünmemek için eğilerek yavaş adımlarla ahıra doğru yöneldi. Ahırın kapısını hafifçe aralayarak içerisini kolaçan etti. İçeride her hangi bir canlı yoktu. İçerisi üç atı barındıracak şekilde düzenlenmişti. Atların bağlandıkları yerin hemen arkasında ot ve saman düzenli bir şekilde yerleştirilmişti. Kulübenin dışındaki ile birlikte içerideki ot ve saman üç atı birkaç kış beslemeye yetecek kadardı.
Yera, tekrar ana kulübeye yöneldi. Artık yapacak bir şey olmadığına karar verip bütün cesaretini toplayarak kapının önüne kadar geldi. Kapıyı birkaç kez çaldı, ses yoktu, hafifçe kapıyı itekledi, kapı kendiliğinden açıldı, dikkatle içeriyi süzdü.
"Kimse var mı?" diye bağırdı, cevap yoktu. Bu soruyu birkaç kez tekrarladı ama her seferinde de cevap alamadı. Nihayet korkusunu yenerek kulübenin içine girmeye karar verdi. Kulübenin içine ilk adımını atarken yaşadığı heyecan diğer adımlarında giderek kayboldu. Kulübenin kapısını her hangi bir tehlike anında rahatça dışarıya çıkıp kaçabilmek için açık bırakmıştı. Artık kulübenin içindeydi ve dikkatle çevresini incelemeye başladı.
Burası küçük bir kulübeydi. Ortada bir masa vardı. Masanın üzerinde duran tabaklar ve bardaklar birilerinin kısa bir süre önce yemek yiyip acele ile gittikleri izlenimi veriyordu. Masanın hemen yanında bir dolap göze çarpıyordu. Ocakta odun kalmamıştı ama hala köz vardı. Hemen ocağın yanındaki odunlardan birkaç tanesini közün üstüne attı. Ocağın yanında iyice kurumuş olan odunlar hemen alev aldılar. Ocağın tam karşısında duran üç yatak dikkatini çekti. Burada üç kişi yaşıyor olmalı diye geçirdi içinden. Etrafta başkaca ilginç bir şeyler yoktu. Masanın yanındaki dolaba yöneldi, dolabın kapısını açarken büyük bir gürültü ile yere bir şeyler düştü. Yera müthiş bir korku ile geriye doğru kaçarak kendisini yere attı. Korku ile gözlerini kapattı. Bir süre böylece bekledi. Başka her hangi bir ses ya da hareket gelmeyince gözlerini açtı, korku ile dolaptan tarafa baktı, yerde bir tabak duruyordu. Dolaptan düşen bu tabak olmalıydı. Ayağa kalktı, korkusu ve ilk şaşkınlığı geçmişti, dolabın içerisinde biraz peynir ve ekmek vardı. "Bunları yemeliyim." diye düşündü, zaten etrafta izin alacak kimselerde yoktu; "geldikleri zaman söylerim" dedi kendi kendine.
Peynir kabını ve ekmeği alarak ocağın yanına yaklaştı, yere oturdu. Ocaktan gelen sıcaklık onu rahatlatmıştı, karnını da bir güzel doyurmuştu, uykusu geldi, bir süre uyumamak için direndiyse de daha fazla dayanamayarak ayağa kalktı elindeki peynir tabağını dolaba koydu, dolabın kapısını kapatarak yataklardan birine yöneldi. Önce yatağın üzerine oturarak hafifçe yokladı, rahata benziyordu, daha fazla dayanamayarak uzandı. Birden yataktan kalktı ve ocağın yanına yaklaştı, ocağın sönmemesi için biraz daha odun attıktan sonra açık halde bıraktığı kulübenin kapısını da kapattıktan sonra tekrar yatağa döndü. Sanki birilerinin kendisini izlediğini hissetti. Gözleri giderek ağırlaşıyordu, uykuya daha fazla dayanamadı ve olduğu yere kıvrılarak uyudu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEKLERİN OĞLU YERA; GİZEM KALESİ
FantasyMELEKLERİN OĞLU YERA GİZEM KALESİ Yazan: Arkın KURT Yaşayan insanlara hükmetmeye çalışan Kara Şövalyeye ve onun güçlü ordusuna karşı amansız bir mücadele içine giren Adra, Yera, Erta ve beş seçilmiş savaşçının zamanın bir yerinde verdikleri mücadele...