Geceyi geçirebilecekleri uygun bir yer bulana kadar yola devam ettiler ve uygun bir yer bulduklarında da yaşadıkları olayların yorgunluğunu atmak için hemen dinlenmeye çekildiler. Erta özenle Yera'in dinleneceği yeri hazırladı ve onu yatırdı. Üzerini özenle örttükten sonra, şefkatle önce yanaklarını ve sonra saçlarını okşadı. Yera, Erta'nın bu sevecen hareketlerinin farkında bile değildi. O çoktan yorgunluğun etkisi ile derin bir uykuya dalmıştı.
Erta, Yera'in yanından ayrıldıktan sonra kendine de geceyi geçirebileceği uygun bir yer ayarladıktan sonra kılıcının kemerini çözdü ve yorgunluğunda etkisi ile olduğu yere oturdu. Merva, Erta'nın bu halini görünce yanına kadar yaklaştı, karşısında uygun bir yer bularak oturdu. Erta, uzun süredir aralarında aşırı gerilim yaşanan Merva'nın bu şekilde karşısına oturmasını hiç fark etmemiş gibi kılıcı ile uğraşmaya devam etti. Bu genç adam taşıdığı büyük yükün altında yorulmaya başlamıştı. Eğer bir süre daha dinlenmezse mutlaka hastalanacaktı.
Merva, Erta'nın dikkatini çekmek için; "Çok yorgun görünüyorsun."dedi.
Erta onun bu söylediklerini hiç duymamış gibi yaparak kılıcı ile uğraşmaya devam etti.
- Senin için endişeleniyorum. Lütfen biraz dinlen. Gerçekten çok yorgun görünüyorsun.
Merva, son sözlerini söylerken sesi öylesine titrek ve sevgi dolu çıkmıştı ki, Erta bu sözler karşısında daha fazla kayıtsız kalamadı. Ne kadar kızsa, şüpheye kapılsa da Merva'yı ilk gördüğü andan itibaren hissettiği ancak bir türlü söylemeye cesaret edemediği aşka engel olamıyordu. Bir an kendine kızdı ve içinden "niçin bu kadar bekledim. Şimdiye kadar çoktan söylemeliydim." diye geçirdi.
"Beni düşündüğün için teşekkür ederim."
"Teşekkür etmene gerek yok. Ben her zaman seni çok düşünüyorum. Hem unutma ki biz aynı hedefe yolculuk eden üç kişiyiz."
Erta duydukları karşısında müthiş bir heyecana kapıldı. Merva ona her zaman onu düşündüğünü söylemişti. Ahhhhh bu nasıl tarif edilemez bir duyguydu. Sanki içinde fırtına kopmuş ve bedeni sonsuz bir huzura kavuşmuş gibiydi. Son birkaç gün içinde yaşadığı bütün hayal kırıklıkları, sıkıntılar ve yaşadığı yorgunluklar sanki kuş olmuş kanat çırparak çok uzaklara uçmuşlardı. Düşünceleri daha da belirginleşti ve en önemlisi Merva'ya karşı hissettiği güvensizlik duygusu bir den kaybolup gitti. Aşk dedikleri böyle bir şey olmalıydı. Bir anda insanı ıssız çöllerden alıp çiçeklerin arasına bırakıveriyordu. Yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi.
"Sen bu gece dinlen. Ben nöbet tutarım."
Erta, Merva'nın bu isteğini birazda rahatlayan bedeninin yaşadığı yorgunluğu daha fazla hissetmeye başlamasından kabul etti. Merva, Erta'nın biran önce dinlenebilmesi için onu yalnız bırakarak kendi yerine doğru yöneldi. Erta da olduğu yere uzandı. Gökyüzünde gecenin karanlığını aydınlatan ayın yansıyan güzel yüzünü bir süre seyrettikten sonra kendisi bile farkında olmadan uykuya daldı.
Ortalıkta artık sadece böceklerin çıkardıkları sesler kalmıştı. Vakit artık iyice gece yarısı olmuştu. Merva çevresinde her hangi bir hareketlenme olup olmadığını anlamak için yerinden kalktı, her tarafı iyice kontrol etti. Her hangi bir tehlike sezemedi. Sessiz adımlarla Erta'nın yanına yaklaştı ve uyuyup uyumadığını kontrol etti. Erta uykusunun en derin yerinde gibi görünüyordu. Erta'nın uyuduğundan iyice emin olduktan sonra yavaş adımlarla bu kez Yera'ya doğru yaklaştı. Yera'da masum bir çocuk gibi uyuyordu. Merva bir den belindeki bıçağa sarıldı ve Yera'ya saplayacak gibi havaya kaldırdı. Gratus olduğu yerde şaha kalkarak kişnedi. Gratus'un kişnemesinden uyanan Erta Merva'nın bıçağını Yera'ya fırlatmak üzere olduğunu görünce bir yandan avazının çıktığı kadar; "hayır yapma" diye bağırdı diğer yandan yanı başında duran bıçağını kaptığı gibi Merva'ya doğru fırlattı. Erta bıçağı fırlattığında Merva çoktan elindeki bıçağı Yera'ya doğru fırlatmış ve bıçak çoktan hedefini bulmuştu bile. Erta'nın fırlattığı bıçak da Merva'ya saplanarak yere düşmesine neden olmuştu. Erta, korku ve endişe içinde ayağa fırladı ve koşarak kendini Yera'nın yanına attı. Yera'nın yerde yatmakta olan bedenini kaldırmaya çalıştı.
İçinde derin bir sızı hissediyordu. Neden bu gece nöbeti kendisi tutmamıştı. Kendisine emanet edilen çocuk şimdi ihmali yüzünden ölmüştü. Yorgunluğa esir düşen bedeninden tiksinmeye başladı ve daha fazla dayanamayarak gözlerinden yaşlar boşaldı. Gözlerinden süzülen yaşlar yıllardır bedeninde biriktirdiği acının, ıstırabın ve yaşadığı yorgunluğun bir patlamasıydı. Yera'nın cansız bedenini sıkıca kendine çekerek kucaklayacakken bir den cansız zannettiği beden hareketlenmeye başladı. Yera'nın ölmemiş olmasından büyük bir sevinç duydu ama yaralanmış olmalıydı. Hemen tekrar yere yatırdı ve elleri ile iyice yokladı ama her hangi bir kanama ya da yaraya rastlayamadı. Yera'da merakla Erta'nın ne yaptığını anlamaya çalıştı. "Ne oldu Erta" dedi. Erta çok şaşırmıştı az önce Merva bıçağını Yera'ya fırlatmamış mıydı? Peki, bıçak neredeydi o zaman? Erta'nın gözü birden Yera'nın az ilerisinde kıpırdayan bir şeye ilişti. Dikkatle baktığında Yera'nın yattığı yerin yaklaşık yarım metre kadar ilerisinde kafasının tam ortasına saplanan bıçakla toprağa çivilenmiş olan büyükçe zehirli bir yılanın debelendiğini gördü.
Erta'nın Merva'ya fırlattığı bıçak ne olmuştu? Erta şimdi daha büyük bir korku yaşamaya başladı. Sevdiğine haksız yere bıçak fırlatmış belki de onu öldürmüş olabilirdi. Yüzü bembeyaz oldu. Neler oluyordu? Endişe ile geriye döndüğünde Merva'yı yere diz çökmüş vaziyette görünce koşar adımlarla yanına gitti, önünde diz çöktü ve kollarından sıkıca kavradı. Merva'nın acı çektiği yüzündeki ıstıraptan belli oluyordu. Erta hemen onun kollarını bıraktı ve "nerenden yaralandın" dedi. Merva kolunu göstererek "sıyırdı geçti" dedi. Erta, Merva'nın gösterdiği kolunu kavradı ve yaranın olduğu yeri buldu. Attığı bıçaktan Merva kendini kıvrak bir hareketle kaçırmaya çalışırken bıçak son anda elbisesini yırtmış ve etinde çokta derin olmayan bir kesik bırakarak geçip gitmişti. Erta acele ile Merva'nın elbisesinin kol kısmını yırttı ve yarayı sildikten sonra dikkatlice sardı. Merva'nın bu kadar hafif bir yara ile kurtulmasına çok sevinmişti. Bir anlık yanlış anlamanın sonuçlarının neler olabileceği aklına tekrar tekrar geldikçe hem yaptıklarından utanıyor hem de bu kadar ucuz kurtulmalarına seviniyordu.
Yera neler olduğunu anlayamamıştı ama çokta anlamak istemiyordu. Bedeni hala yorgundu ve uyumaya ihtiyacı vardı. Olduğu yere tekrar kıvrılıp uyuyuverdi.
Merva kolundaki kesiğin acısını şiddetli şekilde hissediyordu. Diğerelini kesiğin üzerinde tutuyordu. Erta yaptığından çok pişmanlık duyuyordu. Biran Merva ile göz göze geldiler. Erta tam konuşmaya başlayacakken Merva onuengelledi. "Açıklama yapmana gerek yok. Yera'nın tehlikede olduğunu düşünerekyapman gerekeni yaptın ama benim Yera'ya zarar verebileceğimi nasıl düşünürsün?"dedi. Merva'nın bu sözleri Erta'yı yıkmaya yetti, diyecek bir şey bulamadı.Merva kolundaki kesiğin verdiği acıya daha fazla dayanamayarak olduğu yerde öylecekıvrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEKLERİN OĞLU YERA; GİZEM KALESİ
Viễn tưởngMELEKLERİN OĞLU YERA GİZEM KALESİ Yazan: Arkın KURT Yaşayan insanlara hükmetmeye çalışan Kara Şövalyeye ve onun güçlü ordusuna karşı amansız bir mücadele içine giren Adra, Yera, Erta ve beş seçilmiş savaşçının zamanın bir yerinde verdikleri mücadele...