Bölüm 32

89 4 0
                                    

Yera gözlerini ovuşturarak yattığı yerden doğruldu. Yatağın içinde oturur vaziyete geldikten sonra çevresine bakındı. Karşısındaki divanda Erta'nın hala uyumakta olduğunu gördü.

Yavaşça yataktan çıkarak divanın hemen yanında doğruldu, odanın perdesi henüz kapalıydı bu nedenle içerisi kırmızı rengin yansımalarından oldukça hoş ancak bir o kadar da loş görünüyordu. Henüz bedeni uykunun sersemliğini tam olarak atamamıştı, bu hali ister istemez hareketlerine yansıyordu.

Bir an sendeleyerek düşecek gibi oldu ama hemen kendisini toplayarak pencereye doğru yöneldi. Pencerenin önünü kaplamış olan divanın üzerine çıkarak perdeyi hafifçe araladığında gözleri güneşin ışığından kamaştı. Ellerini gözlerinin önüne siper yaparak yönünü tekrar odanın iç kısmına döndü. Güneş gözlerini öylesine acıtmıştı ki sanki ağlıyormuş gibi gözü yaşardı. "Pencereyi kaplayan perdeler o kadar kalın kumaştan yapılmış olmalı ki içeriye ancak bu kadar az ışık girebiliyor."diye geçirdi içinden.

Yera elleri ile gözlerini silerken odadaki hareketlilikten olsa gerek Erta da yattığı yerden doğruldu. Acele ile gözleri bir şeyler aradı, Yera'yı yatağında göremeyince büyük bir endişe ile yattığı yerden ok gibi fırlayarak ayağa kalktı. Dikkatle odanın içini süzdüğünde Yera'nın şöminenin önünde sırtının kendisine doğru dönük olduğunu görünce rahatladı.

Yera gözlerindeki yaşı silerken farkında olmadan şöminenin önüne kadar yürümüştü. Erta Yera'nın ne yaptığı ile fazlaca ilgilenmeden yattığı yere döndü, kılıcını koyduğu yerden alarak beline uygunca yerleştirdi. Gece uyumak için kıyafetini çıkarmamıştı. Bu nedenle hazırlanması da uzun sürmemişti. Hazırlanmasını tamamladıktan sonra Yera'ya dönerek:"Hazırsan çıkalım." dedi.

Yera gözlerindeki acımanın geçmiş olmasının hoşnutluğu ile:"Hazırım." dedi.

Yera'da yatarken kıyafetini çıkarmamıştı. Birlikte kapıya doğru yaklaştılar, ancak hangi kapıya yöneleceklerini bilemediler önce. Kapılardan birisi geldikleri kapı idi ve bahçeye açılıyordu, diğer kapı ise büyük ihtimalle evin diğer bölümlerine açılıyor olmalıydı. Bir süre tereddüt ettikten sonra Erta istemeyerek dışarıya açılan kapının kolunu yavaşça çevirerek dışarıya çıktı. Aslında içi diğer kapıdan içeriye girerek bir an önce Merva'yı görmek ve bir gecelik hasretini yatıştırmak istiyordu.

Erta ve Yera birlikte bahçenin ortasına kadar yürüdüler. Hava çok güzeldi, yazdan kalma son günler yaşanıyordu. Kısa bir süre sonra bu güzel, güneşli günlerin yerini her tarafı kaplayacak olan kar ve soğuk hava alacaktı.

Erta havanın keyfine varabilmek için ciğerini hava ile doldurmak için kollarını yana doğru açtı, göğsünü öne çıkardı ve bütün gücü ile burnundan ciğerlerine hava ulaşmasını sağladı. Bu hareketi birkaç kez daha tekrarladı. Sonra bacak kaslarını açmak için olduğu yerde çömelip kalkmaya başladı. Hareketlerini bitirdikten sonra kılıcını özenli bir şekilde kınından çekti ve ustaca yapabildiği birkaç kılıç hareketini yeniledi. Bu hareketler onun her an hazır olması için çok önemliydi ve o da bunun farkındaydı.

Yera'da, Erta'dan gördüğü bu hareketi taklit etmeye başladı. Erta, Yera'nın bu halini görünce hafifçe gülümseyerek saçlarını okşadı. Aklına yine çözmek zorunda olduğu problemler gelince gözünü gökyüzünün sonsuzluğuna doğru dikti ve bir süre öylece kaldı. Onu bu halinden Adra'nın sesi kurtardı.

"Uyandınız mı?"

Bu soruya Erta ve Yera'nın cevap vermelerine gerek bile yoktu. Her ikisinin de çok önceden uyandıkları ve hazırlandıkları belli idi. Adra'da, bu soruyu bilerek onların dikkatini çekmek için sormuş olmalıydı.

Yera ve Erta sesin geldiği yöne döndüklerinde Adra'nın kapının önünde durmuş olduğunu ve onlara baktığını gördüler. Yüzünde hoş bir tebessüm vardı. Erta ve Yera da gülümseyerek Adra'ya baktılar.

Adra:"İçeriye girmelisiniz. Karnımızı doyurduktan sonra yapacak çok işimiz var." dedi.

Erta ve Yera, Adra'nın söylediğine uyarak yavaşça içeri girdiler.

MELEKLERİN OĞLU YERA; GİZEM KALESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin