Yol önlerinde küçük bir tepeyi aşıyordu. Onlarda bu tepeyi aşmak için son bir gayretle atlarına biraz daha tempo verdiler. Tepeye ulaştıklarında gördükleri muhteşem manzara karşısında dona kaldılar. Daha önce hiç biri böylesine güzel bir manzara görmemişti. Sirya Gölü, nazlı bir gelinin beyaz gelinliğinin içinde dans edişini andıran hafif dalgalı hali ile öylece karşılarında duruyordu. Dalgaların arasında dans eden güneşin son ışınlarının oluşturduğu yakamoz hali insana doyumsuz bir keyif veriyordu. Üçü de karşılarındaki muhteşem manzaranın keyfini doyasıya yaşamak istiyordu ama buna zamanları yoktu.
Sirya Gölü, Kileya Dağı'nın zirvesinde bulunan etrafı ormanlarla çevrili küçük ama şirin bir göldü. Gölün bu kısmında küçük de bir köy görünüyordu. Yera gölün ortasında ihtişamla yükselen kaleyi görünce içini tarifsiz bir heyecan kapladı. Bu uzun yolculukları sırf bu kaleye ulaşmak için yapılmıştı. Bu kalede öğrenecekleri mutlaka çok önemli şeyler olmalıydı. Bir ara Yera güneşin batmakta olmasına karşın kalenin gölün üzerine gölgesinin düşmediğini fark etti. Biraz daha dikkatle baktı, gözlerini ovuşturdu, yok hayır kalenin gölgesi yoktu.
Erta, eğer biraz daha acele davranmazlarsa karanlığın ortalığı kaplayacağını ve kaleye giden yolu bulmalarının zor olacağını söyleyerek atını köye doğru hareketlendirdi. Diğerleri de Erta'yı takip ettiler.
Çok geçmeden köye ulaşmışlardı. Köy çok büyük değildi. Evler özenilmeden yapılmış görünüyordu. Hava kararmak üzere olduğundan mıdır bilinmez ama çevrede kimsecikler görünmüyordu. Köyün ortasında ki yolun gölün kıyısına kadar ulaştığı görülüyordu. Erta, Merva ve Yera bu yoldan geçerek gölün kıyısına ulaştılar.
Erta karşılarında duran kaleyi inceledi bir süre. Kale oldukça heybetli görünüyordu. Taş bloklardan özenilerek yapılmış olduğu hemen anlaşılıyordu. Her bir köşesinden yükselen yüksek kuleleri kalenin ihtişamını bir kat daha arttırıyordu. Erta kalenin bu kıyıya bakan kısmında kapısı olmadığını fark etti. Demek ki kalenin girişi başka tarafta idi. Atından inerek, biraz daha göle yaklaştı. Farkında olmadan o kadar çok yaklaşmıştı ki dalgalar gelip giderken çizmelerini ıslatı ama o bunu çok da önemsemedi.
Merva ise yanındakilerin niçin dikkatle gölün ortasına baktıklarını bir türlü anlayamıyordu. Bir ara sormaya niyetlendi ama nasıl olsa bir süre sonra öğreneceğini düşünerek bu niyetinden vazgeçti.
Erta bir ara az ilerilerinde bir adamın kıyıya çekilmiş küçük bir kayığın içinde bir şeylerle uğraştığını fark etti. Havanın hafifçe kararmış olmasından dolayı adamın yüzünü göremedi. Olduğu yerden adama seslendi.
"Hey, sen. Bize yardımcı olabilir misin?"
Kayığın içinde balık yakalamakta kullandığı ağını ertesi güne hazırlamakla meşgul olan adam, pek de dostça olmayan bir ses tonu ile "nasıl bir yardım istediğinize bağlı" dedi.
"Şu gölün ortasındaki kaleye nasıl gidebiliriz."
Erta sözünü bitirmişti ki, adam korkunç bir ses tonu ile kahkaha atmaya başladı. Adamın kahkahası o kadar uzun sürdü ki sanki hiç susmayacağını sandılar. Nihayet adam attığı kahkahadan yeterince zevk aldıktan sonra alaycı bir ses tonu ile "ne kalesi? siz deli misiniz? Gölün ortasında kale ne gezer. Kale ha. Siz gerçekten aklınızı oynatmışsınız. Gidin başımdan, yapacak bir sürü işim var" dedi.
Erta adamın gölün ortasında duran kaleyi nasıl olup ta görmediğine şaşarak atına doğru yöneldi. Merva Erta ile adam arasında geçen konuşmayı hayretle dinlemişti. Yera'ya dönerek "Ne kalesinden bahsediyor. Gölün ortasında ne var ki?" dedi. Yera, Erta'ya seslenerek; "Kaleyi Merva'da görmüyormuş. Demek ki bu kaleyi sadece sen ve ben görebiliyoruz."
"Kaleyi sadece seçilmişler görebiliyor olmalı. İyide kaleye girişi nasıl bulacağız?"
Erta sözünü bitirmişti ki Gratus elinden kurtularak gölün kıyısında ilerlemeye başladı. Erta şaşkın gözlerle Gratus'un arkasından bir süre baktıktan sonra, "haydi onu takip edelim" dedi. Gratus uzunca bir süre gölün kıyısında yürüdü. Erta yayan olarak Yera ve Merva'nın 10 metre kadar önünden Gratus'u takip ederken, Yera ve Merva atlarının yavaş adımlarla yol almasını sağlıyorlardı. Merva bir yandan göz ucu ile Erta'yı süzüyor diğer yandan da Yera'nın kaleyi tarif edişini dinliyordu. Hava iyice kararmıştı. Neyse ki ayın aydınlık yüzü bu gecelerini de aydınlatmıştı.
Gratus bir süre daha gittikten sonra çalılarla kaplı küçük bir kayalık tepenin önünde durdu ve coşku ile şaha kalkarak ay ışığı altında tüm güzelliğini bir süre sergiledikten sonra göle doğru yöneldi. Üçünün şaşkın bakışları arasında gölün üzerinde yürümeye başladı. İçlerinden şaşkınlığını ilk atan Erta oldu. Ne de olsa o bu tür olaylara diğerlerine oranla daha çok şahit olmuştu. O da Gratus'un kumların üzerinde bıraktığı nal izlerini takip ederek gölün sularına ulaşıp adımını suya doğru attı. Hayretle botlarının suya değmediğini görünce yürümeye devam etti. Sanki gölün üzerinde görünmez bir yol vardı. Erta dikkatle ayaklarının altında ne olduğunu anlamak için baktığında sudan başka bir şey göremedi. Bunu daha önce birileri kendisine söylemiş olsa o kişinin aklını yitirdiğini söylerdi. Erta yaşına ve yüklendiği göreve bakmaksızın çocuklar gibi sevinerek olduğu yerde zıplamaya ve "gölün üzerinde yürüyorum" diye haykırmaya başladı.
Yera da Erta'nın izlerini takip ederek yanı kadar gitti. Şaşkınlığı öylesine büyüktü ki bunu kendisi bile ifade edemiyordu. Bir den aklına bütün gölün üzerinde mi yürüyebildikleri sorusu geldi. Bu sorunun cevabını bulmak çok kolaydı. O da bu kolay cevabı bulmak için yana doğru bir adım attı bir şey olmadı, iki adım attı bir şey olmadı, üçüncü adımını attığında bir den suyun içine düşecek gibi oldu ve ayakları suyun içine girerek ıslandı. Diğer ayağından destek alarak kendisini geri çekti ve Erta'ya dönerek "sadece dar bir yol olmalı, dikkat et suya düşme" dedi. Tabi kendisinin de dikkat etmesi gerekirdi.
Erta ve Yera bu görünmez yolda gölün üzerinde yürüyebiliyorlardı, peki ya Merva acaba o da yürüyebilecek miydi? İkisi de şimdi merakla gölün kıyısında duran Merva'ya bakıyorlardı. Bu onun içinde çok ilginç bir deneyim olacaktı. Suyun kumla buluştuğu yere kadar geldi ve az önce suya giren Erta, Yera ve Gratus'un izlerinin olduğu yerden adımını suya doğru attı. Ayaklarına bir türlü bakamıyordu. Cesaretini toplayıncaya kadar bir süre olduğu yerde öylece bekledi. Cesaretini topladıktan sonra ayaklarına doğru baktı ve ayaklarının suyun içinde olduğunu görünce geriye doğru iki adım atarak sudan uzaklaştı. Erta ve Yera Merva'nın hareketlerini dikkatle takip ediyorlardı. Onun kendileri gibi suyun üzerinde yürüyemiyor olduğunu görünce bu yoldan da sadece seçilmişlerin geçebileceklerini anlamış oldular.
Yera ve Erta kaleye gitmek yerine tekrar Merva'nın yanına gittiler. Gratus'ta onları suyun üzerinden izliyordu. Merva kendisinin seçilmiş olmadığını öğrendiği ilk günden beri içinde biriktirdiği kızgınlığı istemese de yüzüne yansıtmıştı. Ama ay ışığında yanındakiler onun bu yüz ifadesini fark edememişlerdi. "Siz kaleye gidin. Ben köye döner, kendime kalacak bir yer bulur ve orada bir süre sizi beklerim. Öğrenecekleriniz her ne ise öğrendikten sonra buluşur ve yapacaklarımızı konuşuruz."
Sevdiğini tanımadığı bu köyde yalnız başına bırakma fikri Erta'yı huzursuz etti. Bir şeyler yapmalıydı ama ne? Bir süre düşündü ama bir çıkış yolu bulamadı. Yera, seçilmişlerin yürüyebildiği bu yolda Gratus yürüdüğüne göre diğer atlarda yürüyebilir diye düşündü ve hemen yanındaki atlardan birinin yularından tutarak suya doğru sürükledi. Kendisi gölün üzerindeki yola çıkarak atı da suyun içine çekti ancak atın ayakları suya gömülüverdi. Yera elinde tuttuğu yuları bırakarak Gratus'a döndü "sende seçilmişsin öylemi" dedi. Gratus Yera'nın söylediklerini başını sallayarak onaylarken yuları serbest kalan at çoktan sudan uzaklaşmıştı bile.
Yera tekrar kıyıya inerek Erta ve Merva'nın yanına geldi. Erta'nın yüz ifadesinden Merva'yı geride bırakmak istemediği belli oluyordu. Bunun için bir çare düşündüğü de apaçık ortada idi. O an Yera'in aklına çok parlak olduğunu düşündüğü bir fikir geldi. "Neden Merva'yı Gratus'a bindirmiyoruz? Öylece belki kaleye girebilir."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEKLERİN OĞLU YERA; GİZEM KALESİ
FantasíaMELEKLERİN OĞLU YERA GİZEM KALESİ Yazan: Arkın KURT Yaşayan insanlara hükmetmeye çalışan Kara Şövalyeye ve onun güçlü ordusuna karşı amansız bir mücadele içine giren Adra, Yera, Erta ve beş seçilmiş savaşçının zamanın bir yerinde verdikleri mücadele...