1

167 6 7
                                    

(Sadece şarkının adından ilham aldım ama seviyorum bu şarkıyı...Saat 18.01! Kore'de yeni yıla girdiler. Biz de bugün gireceğiz. Kitabımız ve yeni yılımız hayırlı uğurlu olsun inşallah! Hadi buyrun başlayın!)

(Lee Hyunjae)
Beremi kafamdan çekmemle elektriklenerek havalanan saçlarımı düzeltmem aynı zaman diliminde gerçekleşirken soğuktan sıcağa geçen burnumun akışını durdurmak için içime içime çekiyordum.

-Jaehyun, diye seslenen kişiye baktım. Younghoon hyung bana minik çantamı uzatmıştı.

-Sağ ol hyung, dedim ve çantamı alıp önüme döndüm. Neredeyse arabada unutacağım çantamın içindeki telefonumu çıkardım. Bir kaç gündür telefonsuzdum ve bu beni çok zorluyordu. Banyoda yere düşürdükten sonra telefonum bir kaç gün yoğun bakımda kalmıştı...zavallım! Üyelerle beraber pratik odasına indiğimizde 2.araba gelene kadar ve şirketin içine dağılan diğer üyeler gelene kadar pratik odasında montlarımızla beraber oturduk. Hala vücudumuzun ısınmasını bekliyorduk. Telefonumu açıp her şey düzelmiş mi diye baktım.

-Off!

-Ne oldu?

-Sıfırlamışlar, dedim ve mail adresimi telefona girmeye odaklandım. Sonra uygulamalarımı yeniden indirdim ve telefonumu aldığımı anneme bildirdim. Haber kanalları bildirim göstermeye başlamıştı bile. Onlarla aldırış etmeden işlerimi halletmeye çalıştım. Yukarıdan hala bir çok bildirim inatla geliyordu ve ben de onları yine inatla siliyordum. Ama bir tanesi ilgimi çekmişti ve haberin doğru mu yalan mı olduğunu merak etmiştim. Bildirime tıkladım ve haber başlığını tam olarak görüp okudum.

"Rüya arkadaşlığı! Bir başkasının sizin rüyanızın yarısını çalabileceğini biliyor muydunuz? İşte şamanın yorumundan uyku terörü!"

-Hey! Sizin hiç rüya arkadaşınız var mı? Bu ne, diyerek kendi kendime güldüm.

-Doğru olduğunu sanmıyorum...ama herkes bahsediyor.

-Ne ki bu, diye sordum Chanhee'ye. Bu konu hakkında bilgisi varmış gibi görünüyordu.

-Psikolojik bir hastalık sanırım. Ama bulaşıcı olabileceğini söylüyorlar. Bilimsel olarak açıklanmadı ama sanırım şaman böyle demiş. Birinin rüyası başkasınınkiyle mi karışıyormuymuş ne.

-Hadi oradan! Öyle bir şey olsa ilk bze bulaşmaları gerekmez mi?

-Belki de bizim premium rüyalarımız vardır, dedi Eric. Sohbete dahil değildi ama gülmüştü. O da telefonuyla oynuyordu. Chanhee kalkıp yanıma geldi ve telefonu aldı.

-Okuyacam. Bu neymiş, dedi ve alıp okumaya başladı.

-Paju dağında yaşıyan 98 yaşındaki şaman rüya aleminde rüyaları parça parça gören ya da rüyaları hep yarım kalan kişilerin rüyalarını tamamlayacak başka bir eşi olduğunu söyledi. Psikoloji biliminde uyku terörü olarak adlandırılan ve küçük çocuklarda sıkça görülen gece ağlama krizleri ve huzursuzlukların, rüya eşleri ile rüyalarını paylaşamadıklarından dolayı olduğunu söyledi. Rüyalarını tam olarak hatırlayamayan, uykusunu tam alamayan kişilerin psikoloğa giderek aldıkları ilaçların etkisinin geçici olduğunu söyleyen şaman, kesin tedavinin rüya eşlerini bulmak olduğunu dile getirdi. Saçmalık, dedi ve telefonu verdi. Bana verdiği telefondaki haberi okumaya ben devam ettim.

-Şamanın yanında tedaviye giden köy halkı, rüya eşlerini bulduktan sonra uykularının daha verimli geçtiğini, psikolojik rahatsızlıklarının hafiflediğini dile getirdi. Şamanın öğretilerine uyan gençler sosyal medya platformları üzerinde rüya eşlerini aramak için gruplar kurdu ve rüya eşi avcılığı kısa sürede trend haline geldi. 21.yüzyıldayız ama hala böyle insanlar var mı?

-Bir insan rüyasını neden yarım gördüğü için yabancıların arasına girer ki. Yarım görse ne olmuş?

-Değil mi, diye onayladım Sunwoo'yu.

-Haber doğru ne yazık ki. Böyle saçma şeyler var hala! Aman ha diyeyim çocuklar...böyle saçma gruplara girmeyin. Şirket zaten bu sıralar çok göze geliyor...en ufak hata bile sizi lekelemelerine yeter. Uzak durun.

-Böyle bir şey için uyarmaya yorma ağzını hyung! Zaten...bu çok saçma, dedim ve gülüştük. Telefonu köşeye koyup montumu çıkardım ve gidip dolaptan su aldım.

-Isıtıcı neden kapalı?

-Bozuk.

-Burada mı? Burada hep üstümüzü çıkarıyoruz neden yapmamışlar.

-Bugün tamirci gelecekti halbuki. Sorarım ben. Siz toplaşın artık çalışmaya başlarsınız, dedi menajerimiz ve çıkıp gitti. Ben de telefonumun yanına oturup suyumu açtım, içtim.

(Ryu Miran)
-Peki efendim, dedim ve başımı ufakça eğip odasından çıktım. Göz altlarımdaki fondoten bile bi halta yaramadığından artık makyaj yapmayı kesmiş göz altı morluklarımla dolaşıyordum. Gözümü ovuşturup önümü kapattıktan sonra yarım yamalak yürüyüşlerle evime gittim. Uyumak istesem de beceremiyordum ve ablama selam verip hemen odama geçtim. Eniştem kendi odasından çıkıyordu.

-Baldız!

-Ne oldu enişte?

-Doktorun ne dedi?

-İlaçlara devam.

-Aigo! Zavallı Miran'ımız. Sen git uyu. Ama ablan görmesin, zaten biliyorsun sinirini. Hadi ben kaçtım.

-Sen nereye?

-Arkadaşlarla iki tek atacaz.

-Ablamı tanımıyorsun sanki...hala içiyorsun.

-Bilmez bilmez! Sen söylemezsen bilmez.

-Peki, git, dedim ve odama girdim. Hiç gücüm yoktu. Masama oturdum ve anatomi kitabımı açtım. Başım çatlıyordu. Uyumak istesem de olmuyordu.

Bütün bunlar ilk önce yarım yamalak gördüğüm rüyalarla başladı. Rüyadan rüyaya atlıyordum, bütün rüyalarımı bir film fragmanı gibi alelacele görüyordum. Bunu ilk başta sorun etmesem de ilerleyen zamanlarla bu kadar hızlı rüya görmek beni uyurken bile yormaya başladı. Sonra bu sorun uykuma da yansıdı ve yarım yamalak gördüğüm rüyalar bittiği gibi uyanmaya başladım...burun kanaması! Evet...en büyük çilem buydu. Burnumu içime çekip anatomi kitabından notlar çıkarmaya başladım ve sonra bir an durdum. İlaçlar da etki etmiyordu...bu gittiğim kaçıncı doktordu ki bir işe yaramamıştı. Kalemimi elime yeniden alıp not yazmaya başladım. Uzun bir süre not yazdıktan sonra başım kitabın üstüne düştü ve ben de öyle kalmasına izin verdim.

(Lee Hyunjae)
Pratiği bitirince bir saatlik mola verdik ve kendimi yere attım. Göğsüm hızla kalkıp iniyordu. Şakaklarım terlemişti ve yüzüme biraz su dökmüştüm. O da nefesimi kesince iyice yoruldum ve gözlerimi kapadım. Bir saat kadar kestirmek istemiştim. Bu sıralar sanırım çok yoğum olduğumuz için uykumu tam alamıyordum. Yavaş yavaş uykuya dalınca kendimi bomboş bi odada hissettim. Evet...tam da uykuya dalınca gelmişti bu his. Hemen gözlerimi geri açıp pratik odasını imceledim. Şimdi anlıyorum...herkes çıkmıştı. Boynumu kaşıyıp kalktım ve oturdum. Bacaklarımın arasından yeri izledim. Uzunca bir süre oraya baktım. Sonra burnumdan ter sandığım yere damlayan sıvıya baktım. Kırmızı! Kanıyordu...burnum kanıyordu..! Elimin tersi ile burnumu sildim ve kalkıp ceketimi alarak dışarı çıktım.

Uyumak istiyordum...içimde müthiş bi uyku isteği vardı...

Lucid DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin