16

17 2 3
                                    

(Hasta olduğum için Hotjae devam)

Bunu söylediğim zaman ikisi de bana baktı.

-Değil mi, dedi eniştem. Ona gülümserken ablam bana güzel bir tekme yapıştırmıştı.

-Adı sanı olmayan bu bebeği getirip başıma bıraktın. Bir de yine o adamlaydın! Seni idollerin eline yem mi ederim sandın? Her gün her gece başka kızlarla barlarda kulüplerde dolaşıyorlar! Sabah ilk iş bu veledi polise teslim edeceğiz sonra sen de o çocukla iletişimi keseceksin! Anladın mı?

-Ne diyorsun abla? Hyunjae öyle bir çocuk değil ona minnettar olmalısın. O kadar yorulmasına rağmen gelip iyi olup olmadığımı kontrol etti o rüyadan sonra.

-Rüya! Rüyaaaa! Bu rüya eşi konusu da kapanmış değil haberiniz olsun! Şimdi bu veledin uyumasına dua edin, yoksa ikinizin de kulaklarını bir güzel çekerdim!

-Ablaa! Eniştemin bir suçu yok. Okuldaki bir arkadaşımla konuşmuştuk.

-SUS! Seni de bu aptal enişteni de bilmiyorum sanki.

-Aaaah! Bak yine başlıyoruz! Ben senin kocamın be kadın! Kocan kocan! Valla terk edip gideceğim bu evi.

-Canıma minnet! Aptal herif! Aptal aotal, diye sayıklayarak enişteme ufak tokatlar geçirdi. Eniştem de kolunu tutup sonra sinirle bağırıp kalktı ve odadan çıktı.

-Bize karşı biraz daha merhametli davranırsan çok güzel olur. Sabrım kalmadı! Bir gün ikimiz de kaybolup gideceğiz buradan!

-Gidin! Hiç beklemeyin gidin! Ben de biraz kafamı dinlerim! İşsiz tembel eniştenden deeee, iyilik perisi olacam diye başıma iş açan senden de kurtulurum biraz kafamı dinlerim.

-Abla, dediğimde bana gözlerini devirdi. Normalde takmazdım ama bu gece kırıcı oluyordu.

-Anne babamı gördükten sonra senden güzel bir ilgi görmek isterdim. Senin yerine Hyunjae'den gördüm. Lütfen elin adamından ilgi görüp sevineceğime öz ablamdan görüp sevinmeme izin ver. 10 yıl oldu...neredeyse 10 yıl! Bence...bence ben ve eniştem seni yeterince alttan aldık. Ha?

-Ne zırvalıyorsun? Git yat!

-Anlıyorum...anne babanı kaybettin, üstüne çocuğunu kaybettin, defalarca denedin hamile kalamadın, iş yerin kapatıldı başka yer bulmak zorunda kaldın...anlıyorum tabi o zamanlar senin için çok zordu. Bir de üstüne bana bu kötü dünyada iyi bir eğitim vermek zorundaydın bana anne olmak zorundaydın. Başına bir de ben çıkmıştım, anlıyorum ama artık sana aile değil de yükmüşüz gibi davranmayı bırak...lütfen! Seni idare etmek gün geçtikçe zor oluyor. Biz de insanız, huh, dedim ve bebeği kucağında bırakıp ben de çıktım. Aşağıya inip mutfağa gidecektim ki eniştemin koltukta oturup kollarını bağlayarak kaşları çatık bir şekilde karşısına bakıp kaldığını gördüm.

-Enişte!

-Huh? Efendim?

-Ben kızdım bu sefer. Merak etme.

-Ablandan boşansam bana kızar mısın, dediğinde şaşkınlıktan kaşlarım havalandı. Evlendiği günden beri bu sözü ilk kez duyuyordum ondan. Boşanmak! Demek ki onun da canına tak etmişti. Bana bakmadan konuşmaya devam etti.

-Hayır...gerçekten çok seviyorum! Huysuz suratına huysuz kişiliğine beni sürekli vurmasına rağmen çok çok çok seviyorum. Erkeklik gururu da neymiş, ben hanımcı olurum diyorum her seferinde bağrıma basıyorum ama WOAAAAH! Nasıl bi ablan var baldız! Her seferinde pişman etmeyi başarıyor! Her seferinde! Her seferinde! Onu...onu ilk kez kucağında çocukla gördüm kalbim nasıl hızlandı nasıl heyecanlandım anlatamam ama yine yaptı yapacağını! AH GICIK ŞEY! AMA ÇOK DA SEVİYORUM! Napacam ben napaca-derken bana döndü ve donup kaldı. Neye şaşırdığını anlayamadım ve arkamda derin bir iç çekiş duyunca dönüp ona baktım. Ablam arkamdaydı.

-Aigo, diye isyan ettim. Ablamı da ilk kez bu kadar kızarmış görüyordum. Gözleri de dolu doluydu.

-BOŞANACAKSAN BOŞAN O ZAMAN APTAL! BEN DE SENDEN KURTULURUM, diye bağırıp yukarı odasına çıktı ve eniştem de peşinden koştu. Ben de çıkıp arkasından eniştemi izledim.

-Hayatım! Bebeğim! Sadece sinirliydim! Aç kapıyı! Huh? Balım benim! Sadece çok sinirlendim! Aptal ben! Aptal! Bir daha demem öyle şeyler! Aç kapıyı lütfen! Elmalı çöreğim aç hadi kapıyı. Kapıyı açarsan bana vurmana izin veririm huh, diye yalvarsa da ablamdan çıt çıkmamıştı. Bana dönüp acı dolu bir yüzle baktı. Omuz silkip odama gittim ve yatağıma geri girip uyudum.

Kendimi bulduğum yer bir yataktı. Soluma dönünce sallanan bir sandalyede oturmuş ve elinde kahvesi yavaş yavaş yudumlayan Hyunjae'yi gördüm. Ona baktığımı görünce gülümsedi ve ben de ona gülümsedim. "Neden gitmiyorsun?" Diye sordum. "Gidersem uyanırız." Değil mi, uyanırdık. Bunu nasıl kaıl edememiştim. Gülümseyip başımı salladım ve gözlerimi geri kapattım. Sadece sallanan sandalyenin sesini duyuyordum ve başka hiç bir şeye dikkat etmiyordum. Sandalyenin sesi azalınca gözümü açtım. Hyunjae ayaklanmıştı. "Nereye?" Diye sordum. Yanıma gelip oturdu "Hala mı üzgünsün? Yüzün bi tuhaf." Dedi. Başımı olabildiğince iki yanıma salladım. Sonra kakkıp oturdum ve ona uzunca baktım. Birbirimizi izledik, sonra dışarıyı ve ardından da yine birbirimizi. "ben gidiyorum, görüşürüz." Dedi ve sonra aniden gözlerim açıldı. Böyle kısa bir rüyanın nasıl geceyi gündüz ettiğini bilmiyordum ama saat 8'e geliyordu.

Kalkıp hazırlandım ve saçlarımı açık, kendi dalgasıyla bırakıp okula geçtim. Ablam ve eniştemi, ha bir de bebeği görmemiştim. Bugün termal taytımı, siyah mini eteğimi, boğazlı krem rengi badimi, siyah süet çizmelerimi ve de üstüne siyah ceketimi almıştım. Okula vardığım zaman eğitim görevlimizin beni yanına çağırdığını duydum ve hemen onun odasına gidip selam verdikten sonra oturudum.

-Tebrik ederim Miran. Uzun uzun konuşmak isterdim ama yetişmem gereken bir eğitim semineri var. Seul Hastanesine olan stajın kabul görmüş. Bu sana gönderilen form. Formu doldurup hastaneye gönderirsin, onlar da girişini yapıp dosyanı evine verirler. Formdaki başlama tarihine gelecek dönemin ilk haftasını yaz, dedi ve kalkıp gitti. Kendi kendime orada durup sevinçten ufak bir şok geçirdim ve sonra kalkıp hızla odasından çıkarak kızlara haber verdim. Ama hiç biri bakmamıştı. Haewol ve Naeil okuldaydı evet ama İjoo neden bakmamıştı? Bir sorun mu vardı? Yoksa...Jacob yüzünden hala üzgün müydü?

(Da İjoo)
Arkaya doğru ördüğüm saçımın düğümünü attıktan sonra odamdan çıkıp mutfağa girdim ve işleri kontrol ettim. Ters giden bir şey olmadığına emin olduktan sonra müşterilerin yanına gittim. Bugün kafem oldukça kalabalıktı. Bir kaç sipariş alıp arka tarafa ilettikten sonra kasaya geçtim ve diğer müşterilerin hesaplarını aldım.

-Yine bekleriz, iyi günler, diyerek uğurladım ve paraları kasaya dizip geri geldim. Kasa tezgahını silerken kapı açıldı ve ben bunu bakmadan anladım çünkü kapı üzerindeki zil çalmıştı. Derince nefes verip başımı kaldırarak konuştum.

-Hoşgeldiniiiiz, dedim.

Ve başımı tam anlamıyla kaldırdıktan sonra karşımda bir daha hiç görmek istemeyeceğim birini, Jacob'u gördüm...

Lucid DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin