17

21 2 7
                                    

(Tarihin en iyi Mısır prensesi...🤌🏻🤌🏻)

Bir süre birbirimize baktık ve sonra tekrar masayı silmeye başladım. Kasaya gelip karşımda durdu. Onu görmezden geldiğim için kolumu tutup masayı silmeme izin vermedi ve ben de burnumdan soluyup bezi bırakarak ona baktım.

-Buyrun!

-Neden telefonlarımı açmıyorsun?

-Duymamışım. Arkada, odamda kalmış telefonum.

-Cebinde ama, dedi ve çenesiyle cebimde ucu çıkmış telefonu gösterdi.

-Belki de duymak istememişimdir Jacob...Bey?

-Biraz konuşabilir miyiz İjoo? Lütfen, rica ediyorum.

-İşim var Jacob Bey.

-İjoo! Lütfen, dedi ve oflayıp önlüğümü çıkardıktan sonra onu patron odasına götürdüm ve arkasından girip kapıyı kapattım. Dönüp hızla kolumu tuttu.

-Seni dinliyorum ama bana temas etme.

-Çiçekler için özür dilerim. Sana özel bir hediye almak istedim ama etrafımdakilerden korktum ve öylece kuryeye veremezdim hediyeni. Yani biraz çekindim çünkü senin nasıl tepki vereceğini de bilmiyordum. O yüzden çiçekleri sana gönderirken kendi ağzımdan gönderir gibi yaptım. Mutlu olduğunu yemekte anladım ve o zaman tamam hediye alabilirim dedim ama Sangyeon hyung konuyu öylece açınca-

-Yeter bu kadar, diyerek elimi kaldırarak susturdum.

-Öncelikle bana hediye alman için hiç bir sebep yoktu ve bu yüzden bir beklentim olmadı. Bunları beni böyle kuytu köşeye çekmeyip yemekte anlatacak kadar cesur olsaydın sana karşı mesafe koymazdım. Ve ek olarak...ben...ve sen! Gelip bir ot parçası için özür dileyeceğin kadar samimi değiliz. Aramızdaki diyaloğu sen yanlış anlamışsın, diyerek odadan çıkmak için arkamı döndüm ama yine izin vermedi ve çevirip kapıya elini koydu. Böykece kapı ile onun arasında kalmıştım ve çıkamıyordum.

-O zaman sen söyle! Aramızdaki diyalog nasıl bir şeydi sen anlat.

-Arkadaş ortamında tanışmış iki kişiydik sadece. Sen ne sandın ki, dediğimde yüzünde bir hayak kırıklığı gördüm. Elini çekip derince nefes aldı.

-Grubum adına gönderdiğim hediye yanlış anlaşıldı diye açıklama yapmak zorunda kalacağım bir yabancı. Bence öyleydi, dedi ve ben kapıdan çekilince oradan çıkıp şiddetle kapıyı arkasından çarptı. İrkilip gözlerimi kapattım. Anında pişman olmuştum çünkü özür dilemek için bu kadar işinin arasında ayağıma kadar gelmişti. Odamdan çıktım ve koridorun sonuna yaklaşan ona seslendim.

-Jacob! Jacob bekle, dediğimde durdu ve omuzlarını düşürüp bana döndü. Koşup yanına gittim.

-Özür dilerim. Çok üstüne geldim.

-Ben senin istediğin zaman gel istemediğin zaman git diyeceğin öylesine biri miyim sence? Senin çevrendeki erkekler kadar basit biri miyim, dedi ama gözünden bir damla da yaş düşmüştü. Şaşırmış, biraz da kırılmıştım ama o kadar öfkeliydi ki hiç bir şey söyleyemedim. Kollarımdan tutup beni hafiften sarstı.

-Ben Jacob'um! Anlıyorsun değil mi?

-Bu kadar kibirli biri olduğunu bilmiyordum.

-NE KİBRİ? Ben...ben bütün dünyanın aradığı bir adam olmama rağmen senin ayağına kadar geldim ve bana gösterdiğin muameleye rağmen bir kez bile kendi değerimi düşürdüğümü düşünmedim. Hala kibirli olduğumu mu söylüyorsun, dediğinde artık sakinlemişti ama bir kaç damla yaş daha akmıştı gözünden. Elimin tersi bile göz yaşını yanağından sildim ve dudaklarımı birbirine bastırıp ne diyeceğimi düşündüm.

Lucid DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin