VAZGEÇMEK
Haein geldiği kapının önüne baktı, bu işi bugün halledecekti. Elini beline attı ve silahını hissetmesiyle adımlarını önündeki gece kulübüne attı. Kapıda onu gören korumalar şaşırıp yol verirken aralarından biri çoktan haeinin geldiğini haber vermek için jihoon'un yanına gitmişti. Bunu fark etmişti haein fakat umursamadı. Bir zamanlar bu mekanda o kadar çok vakit geçiriyordu ki avucunun içi gibi biliyordu burayı.
Müzikli ortama hiç girmeden merdivenlere yöneldi dar siyah koridoru geçtikten sonra sağına döndü. Kapı şifresi önüne gelirken yıllardır aynı olan şifreyi girdi. Kapı açıldığı anda eli belindeki silaha gitti. Ne kadar çabuk olursa o kadar iyidi.
Büyük loş odaya girdiği anda silahını hedefine doğrulttu. Abisine. Bir zamanlar en yakın olduğu üvey abisine
Elinde içkisiyle haeini bekleyen jihoon onu gördüğü anda gülümsedi. Elindeki silah onu zerre telaşlandırmadı. O haeininiyi tanıyordu. Ya da tanıdığını sanıyordu. Çünkü o haeinin diğer tarafıyla tanışmamıştı. Büyük bir sürpriz yaşayacağı kesindi.
"Kardeşim özledim seni" dedikten sonra oturduğu deri sandalyeye iyice yaslandı. Gerçekten özlemişti onu. Haein her şeyden önce onun arkadaşıydı kardeş olduklarını öğrenmeden önce her gününü beraber geçirdiği arkadaşı. "Uzatmayacağım babanın ne halt yediğini biliyorsun" jihoon'un gülümsemesi silindi. Ciddileşti. Çünkü haein gereğinden fazla ciddiydi. Ve ji wooyu elbette biliyordu tüm magazin aylardır bunu konuşuyordu. "Neden engel olmadın?" diye sordu ilk önce haein. Jihoon'u tanıyordu çocukken çok örselenmiş ötekileşmiş bir çocuktu. Bir çocuğa kıyamazdı. Yutkunamadı jihoon. Haein çaresizce sormuştu. Onu çaresiz görmeye alışkın değildi. Topladı kendini.
"Annemiz torununu yanında istemiş"
"Lan ne torunu! Yıllar önce vazgeçtiği oğlunun çocuğunu şimdi mi yanında istemiş" haein öyle bir bağırmış ve elindeki silahı sallamıştı ki boynundaki damarlar ortaya çıkmıştı. Jihoon onun sinirine biraz şaşırdı ama dışarıya belli etmedi. O haeini hep sessiz sakin olarak tanımıştı. Bu hali onu afallatmıştı. Haein ise öfke kusuyordu. Öğrendiği gerçekler her anlamda ona ağır geliyordu. Canavarların içinde yaşıyormuş gibi hissediyordu. Kendisinide canavara çevirmişlerdi.
Birkaç haftadır her yeri didik didik ettiği jihoonunda kulağına gelmişti ama babası karışmaması gerektiğini söylemişti. O da karışmıyordu ama artık karışmak zorunda gibi duruyordu.
"Annemizin bıraktığını nereden biliyorsun o öyle de-"
"Öğrendim! Kendi elleriyle bir oğlunu vermiş yerine seni almak istemiş onun yerine seni koymak için ikizimden vazgeçmiş kendi çocuğundan vazgeçmiş. Sonra ne halt olduysa bilmiyorum olaylar ters gitmiş ve seni onun yerine koyamamış" jihoon duyduğu itirafla kalakalmıştı. Bir annesi olduğunu 22 yaşında öğrenmişti. Annesiz diye bilirdi kendini her zaman. Annesinin onu hep ikinci plana attığını düşünürdü fakat şimdi atmadığını onu yanında istediğini öğrenmişti. Keşke istemeseydi de bunlar yaşanmasaydı.
Keşke yaşanmasaydı da kardeşi elinde silahla gözleri dolu dolu ona bakmasaydı. Kardeşinin canının yandığını hissedebiliyordu. Haeinin öğrendiği şey ağırdı. Annesinin sırf aşık olduğu adamdan diye ikizini bir yurda bırakmasını kabullenemiyordu. Hic yaşanmamış yıllara acıyordu içi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost | Kim Jisoo
Fanfiction"Yaşadığım zor şeyleri sırtımda hep bir kambur olarak görürdüm. Canımı yakan, her geçen gün daha da ağırlaşan, nefesimi kesen, adımlarımı yavaşlatan bir kambur. Hayatıma giren iki kişiyle fark ettim gerçeği. Bir kambur olarak gördüğüm acılarım aslın...